Haber Merkezi | 18.03.2020 | İsveç’te aktif siyasi faaliyetlerini sürdüren Sol Partili ve eski milletvekili Hamza Demir ile İsveç’de ve Avrupa’da gelişen ırkçılık üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine bize zaman ayırdığı için AHM adına tekrar teşekkür ediyoruz.
AHM: Öncelikle ırkçılığın İsveç’te ve Avrupa’daki yükselişiyle konuya girelim. Ciddi bir artış sözkonusu, sizce bu artışı veya ırkçılığa yönelimi nasıl açıklayabiliriz?
HD: Avrupa’da ırkçılığın gelişimi dünyadaki gelişmelerden bağımsız değil, onsuz ele alınamaz. Peki neden gelişiyor ırkçılık? Bu soru global kapitalizmin içinde bulunduğu bunalımıyla açıklanabilir. Dev şirketler, yani uluslararası şirketler arasında ölesiye rekabet var. Örnek alacak olursak SAAB gibi devasa bir şirket battı. Bu durum Ortadoğu’ya savaş olarak yansıyor. Bu rekabette İsveç büyük sermayesi güçlü bir konuma sahip olmak istiyor ve bunu yapabilmek için kısıtlamalara gidiyor. Bu rekabetin sonucunda İsveçli işinden oluyor, haklarını kaybediyor.
Örneğin transport branşını ele alalım. Bulgaristan’dan buraya şoför getiriyorlar ve şimdiye kadar toplu sözleşmeli olarak İsveçli şoförlere diyelim saatine 200 kron veriyorsa, Bulgaristanlı’ya 50 kron veriyor ve hiçbir sosyal sorumluluğu yok işverenin. İsveçli ırkçı örgüt ve partiler, bu yüzden işsiz kalan İsveçli şoföre diyor ki; ”bak bu karakafalı yüzünden sen işsiz kaldın. Eğer onu ülkemizden atarsak sen işine tekrar dönersin.” Çok sade bir problem formülasyonu ve çok sade bir çözüm yolu… Maalesef birçok işçi veya işsiz bu propagandaya kanıyor. İsveç Demokratları’nı en çok bu kesim destekliyor. Ama burda bir alçaklık var: ırkçılar patrondan ve onun kazancını katlamasından, Bulgar şoförünün ekmek parası için çok kötü koşullarda çalıştığından hiç söz etmiyorlar. Sınıf kardeşlerini karşı karşıya getirerek aslında sermayeye en büyük hizmeti yapıyorlar. Onlar büyük sermayeye karşı politika yürütmüyorlar.
Avrupa ırkçılığının altında bir de tarihsel Avrupa sömürgeciliği var. Sömürgecilikle ırkçılığın doğrudan bağlantısı var. Sömürgeciler Afrika´yı, Amerika’yı, Asya’yı talan edip sömürgeleştirirken bu talanın ahlaksal altyapısı için ırkçı düşüncelere ihtiyaçları vardı. ”Biz üstün ırkız, onlar geri-sivilleşmemiş vahşi ırklar, onları yönetmek ve zenginliklerine el koymak bizim hakkımızdır”. Bir suçu işlemek için suçlunun kendinde o suçu işleme hakkının olduğunu düşünmesi lâzım. Hırsız, hırsızlık yapmasının, katil, o insani öldürmesinin hakkı olduğuna kendini ikna etmesi lâzım. Sömürgeciler de, ”Onlar ilkel toplum, onlara medeniyet götüreceğiz bu yüzden hakkımız var.” dediler. Yani kendini üstün görme durumu. Bu düşünce sadece talanı yapan yönetici veya mülk sahibi sınıflar için geçerli değil, bu sınıflar diğer halkı da, bu milliyetçi ve ırkçı propogandayla etkiliyor, bir kısmına inandırıyorlar. Bu, kültürel olarak devranılmış.
Kısaca ırkçılığın Avrupa´da gelişimini dört ana başlıkta toplayabiliriz: 1-Büyük sermaye önderliğindeki küreselleşmenin halklara ekonomik-sosyal yıkım olarak yansıması ve bunun sorumlusu olarak mültecilerin/göçmenlerin gösterilmesi; 2- Küresel ölçekte ölesiye bir rekabete giren büyük sermayenin bir kısmının, rakiplerine karşı dayanmak ve onları yenmek için “içine dönmesi” yani devletinin askeri ve siyasi gücü ile “kendi milletinin” milliyetçiliğine ihtiyaç duyması; 3- Çok kısa bir sürede çok yoğun bir biçimde çok farklı kültürlerin yanyana gelmesi ve değişimin yarattığı korku; 4- Tarihsel sömürgeciliğin kültürel mirası… Buna, dünya sosyalist hareketinin yaşadığı kriz nedeniyle yeteri kadar alternatif olamaması da eklenebilinir.
Yaşadığımız dönemi kapitalizmin küresel düzeyde krizleri ve gösterilen tepkiler bakımından birinci ve ikinci dünya savaşları dönemlerine benzetebiliriz.
Kriz döneminde dev uluslararası şirketler emperyalist devleterini kendi güvencesi olarak görüyorlar. Bir örgütlü yapı olarak devletinin ekonomik, siyasi ve askeri gücüne sığınıyorlar. Bu, devletlerin kriz döneminde içe kapanıp kendi pazılarını büyüterek diğerine vurma olarak yansıyor. Gerektiğinde şiddete (savaşa) başvuruyorlar. Savaşabilmek içinse silahli gücün yanında, o silahı kullanacak askere ve geride onları destekleyecek “milliyetçi” halka ihtiyaç var.
AHM: İsveçdemokratları bu desteği nasıl buluyor?
HD: Avrupa’da ırkçılık İslamofobi üzerinden de gelişiyor. Bunu da anmak gerekiyor. Eskiden Nazilerin Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) politikası bugün İslamofobi üzerinden yapılıyor. Peki halk neden İsveç Demokratları’na destek veriyor? Tır şoförü örneğini tekrar ele alalım. Böylesi bir durumda tır şoförünün önünde siyaseten üç blok var: 1- Sistem partileri, yani mevcut durumdan sorumlu olanlar (Bütün sağ partiler ile şimdi hükümetteki Sosyaldemokratlar ve Yeşiller) ki halkın desteğini bunlar hızla kaybediyorlar. 2- Kendilerini sistem dışı göstermeye çalışan ama esasında sistemin en tehlikeli en saldırgan, sermayenin yedek gücü olan ırkçı parti ve örgütler (İsveç Demokratları, NMR gibi). Peki üçüncü alternatif ne? Bizler, yani sosyalistler!..
Son zamanlarda Sosyal Demokrat seçmenlerden İsveç Demokratları’na ve Sol Parti’ye yönelme var. Büyük çoğunluk Sosyal Demokratlar’dan İsveç Demokratları’na geçenlerden oluşuyor. Bu durumdan Sosyal Demokratlar da sorumlu. Bir de ırkçılığın propagandasını yapmak daha kolay. Yukarıya yönelmiyor. Böyle açıklanabilir. Bir de devraldıkları sömürgecilik kültürüyle, kendini büyük görme (üstün görme) kompleksi.
Şunu da eklemeliyim ki, Türkiye’de de ırkçılığın en alâsı var. Burada ırkçılerın yabancılar (özellikle müslümanlar) için söylediklerinin neredeyse kelimesi kelimesine Türkiye’deki ırkçılar ve yabancı düşmanları Suriyeliler için söylüyor.
AHM: Peki ırkçılık mültecileri nasıl etkiliyor?
HD: Malesef ırkçılar toplumun yaklaşık yüzde yirmisinin desteğini aldılar. Bizim ve Yeşillerin dışında bütün partiler güya kendi tabanlarını ırkçı partiye kaptırmamak için kendileri de ırkçıların kullandığı problem formülasyonlarını kullanmaya başladılar. Nerdeyse mülteci haklarını kısıtlama konusunda yarışa girdiler. Bu elbette mültecileri çok olumsuz etkiliyor. Hem oturum alma olanakları çok azaldı, hem de yaşadıkları mülteci kamplarında yaşam koşulları çok kötü.
Ayrıca ırkçı propoganda toplumun bölünmesine de yol açıyor. Almanya’daki son yaşanan olay, saldırganın psikolojisiyle açıklanamaz. Toplumda dinsel, mezhepsel ve ırksal ayrışmalar büyük iç çatışmalara da dönebilir. Halihazırda olumlu yönde umut veren işaretler ne yazikki pek yok. Irkçılık alternatif olarak tam bir felaket, sosyalistlerin alternatifi ise çok cılız, zayıf. Ne olabilir? Bunlar tek başlarına çözüm üretemezler. Tek gerçekçi çıkış yolu, geniş bir faşizme, ırkçılığa, sosyal gerilemelere, ayrımcılığa ve doğa tahribine karşı olabildiğince çok geniş işbirliği ve ortak hareket yaratmak.
İsveç solunun tek başına yapabileceği şeyi çok kısıtlı. Enternasyonalizm, İsveç halkı için ekmeğini koruma mücadelesi oldu. İsveçli tır şoförü, artık Bulgar tır şoförüyle ekmeğini koruyabilmek için dayanışmak zorunda, işini korumak için… Örneğin GM (General Motor) aynı zamanda Opel’in ve SAAB’ın sahibiydi. GM bir şirketin çalışanlarını diğer şirketin çalışanlarıyla tehdit ediyor. SAAB işçisi ancak Opel işçisiyle dayanışarak bu tehdidi boşa çıkartabilirdi, çıkaramadı. Ancak enternasyonal dayanışmayı arttırma bir umut olur. Dünyada bir ortak irade oluşmazsa olmaz. Sol Parti’nin enternasyonal alandaki çalışması bence çok zayıf. Eski tipteki dayanışma yetersiz kalıyor. Tarihte bir Komintern örneği var, O dönemin koşullarına göre örgütlenmiş bir yapı. Çok merkezi. O tarihsel deney ürkütüyor. Bir nevi “ağzı sütten yanan yoğurdu üfleyerek yer” deyişinde olduğu gibi daha aktif ve örgütlü çabaya giremediler şimdiye kadar.
AHM: Konuyla ilgili olarak Sol Parti’nin attığı somut adımlardan da söz edebilir misiniz? Neler yapılıyor? Örneğin yeni çıkartılan terör yasası solu ve devrimci muhalefeti bayağı etkileyecek gibi gözüküyor.
Sol Parti hem parlamenter çalışmalarında hem parlamento dışı mücadelesinde büyük sermayenin saldırılarını ve ırkçılığın gelişimini durdurmaya çalışıyor, mültecilerle dayanışma içerisinde bulunuyor. Kamu sektörünün özelleştirilmesine karşı büyük bir kampanya yürüttü ve geçen dönem Sosyaldemokratlar, Çevre Partisi hükümetine, bunu sınırlandırtmayı başardı. İşçi Bulma Kurumu’nun (Arbetsförmedlingen) özelleştirilmesini ve bir çok belediyenin kapatılmasını önledi. Geçen hükümet döneminde yüze yakın emekçiden, işsizden, göçmenden, çocuk, genç ve yaşlılardan yana reformların gerçekleşmesini sağladı. Irkçılığa karşı çok net tavır koyan, onları deşifre eden, mülteci haklarnı her koşulda savunan tek parti Sol Parti… Bunu hem parlamentoda, belediye meclislerinde, hem de sokakta, meydanlarda yapiyor.
Yeni çıkarılan terör yasasını da desteklemedi. Her koşulda çözümün demokrasiyi ve sosyal hakları geriletmek değil, ilerletmek olduğunu söylüyor ve bu yönde adımlar atıyor, atılan adımları destekliyor.
(AHM NOTU: Söyleşide adı geçen NMR ırkçı-faşist örgüt. İsveç Demokratları da ırkçı-faşist parti. Güncel istatistiklere göre en büyük oy oranına sahip olacak olan parti [23.9 -SIFO].)
Kaynak: Avrupa