Roses|01.08.2017| Katalonya’nın Roses kentinde devam eden Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) Gençlik ve Tatil Kampı’nda Yeni Kadın, eğitim çalışmalarını sürdürüyor. Çalışmanın Salı günü yapılan oturumunda kadınlar, “özsavunma”yı tartıştı.
İki bölüm halinde düzenlenen oturumun “Özsavunma nedir?” başlıklı ilk bölümünde konuşan Yeni Kadın Başkanı Zeynep Çalışkan, “Özsavunma kimi zaman örneğin Kürt halkının AKP’nin saldırılarına karşı hendek mücadelesiydi; kimi zaman işçi sınıfının hak talepleri doğrultusunda verdiği mücadeleydi” dedi ve ekledi: “Kadınlar açısından ise özsavunma, toplumsal eşitsizliğe karşı verdiğimiz mücadeledir; bedenimize, sözümüze ve haklarımıza sahip çıkmaktır. Özsavunma, toplumun kadına biçtiği misyonlara hayır diyebilmektir, biçilen rolleri reddetmektir. Kendimizi bir birey olarak toplumda var edebilmektir. Bunun bir parçası da fiziki karşı koyuştur, kadına karşı şiddete gerektiğinde verilen fiziki yanıt da özsavunmanın bir parçasıdır ama sadece bununla sınırlı değildir.”
Kadınların kendi deneyimlerinden yola çıkarak özsavunmayı tanımladıkları ilk bölümün ardından kadınlar, günlük hayata ve mücadeleye kavramı nasıl taşıyacaklarını tartıştı. Oldukça canlı tartışmalar eşliğinde devam eden çalışmada katılımcı bütün kadınlar söz aldı.
Yeni Kadın, 28. ATİK Gençlik ve Tatil Kampı’nda eğitim çalışmalarını, bir program doğrultusunda geçtiğimiz Perşembe günü başlattı. Çalışmanın ilk oturumunda Yeni Kadın’ın da tüzüğünde olan ve önemli tartışma başlıkları arasında gördüğü “Kadın beyanı esastır” ilkesi konu edildi. Çalışma, kampın sona ereceği 11 Ağustos’a kadar farklı başlıklarda devam edecek.
Kadınlar anlatıyor: Tek tek ne yapabilirsin ki?
Yeni Kadın’ın eğitim çalışmasına katılan kadınlara “özsavunma”yla ilgili kendi deneyimlerini sorduk.
Kıymet (Stuttgart): Çocukluğumdan beri, aklım kesti keseli bir şekilde özsavunma yaptım. Aile içindeki erkeklere verilen değeri kimsenin kadınlara vermediğini fark ettim. Tarlada da en çok işi kadınlar yapardı ama yine de erkeklere çok değer verilirdi. En güzel yemeği erkekler yerdi, onlar el üstünde tutulurdu. Baskıcı bir babanın elinde büyüdük. Şunu fark ettim: Aile içinde büyüdüğün zaman zaten bir kız çocuğu olarak hiçbir şekilde kendini var etme şansın yok. Bütün haklarını almış erkekler, senin hiçbir hakkın yok. Sana bir ışık, bir kapı bile bırakmıyorlar. Kaçamıyorsun o hapishaneden, alışıyorsun. Nasıl desem? Sürekli bir çelişki, sıkıntı. Annenin pasif olması da buna neden oluyor. Benim için aile çok büyük bir tehlike. O tehlike içinde harcanan kadınlar, kimlikler, ruhumuz, bedenimiz, düşüncelerimiz… Her şeyimiz yok ediliyor. Ben buna büyük bir savaş açtım. İlk önce babama karşı… Onun yaptığı evliliği yıkmam lazımdı. Çünkü gerilmiştim, hem baba hem koca zincirindeydim. İlk önce babamın bana verdiği misyonların hepsini yıkmak istedim. Evliliği bitirdikten sonra babamdan da kurtulabildim. Tabii dışlandım, yalnız bırakıldım, kapılar kilitlendi; o yalnızlık içinde savaşmak tabii çok zordu ama ablam vardı, onunla dayanışmayla aştık bunu, kadın dayanışmasıyla. Bugün, bu savaşın ardından artık babam benim için eskisi gibi büyük bir ilah değil. Eşimin de karşısına dikildim. “Git, intihar et” diyordu bana. Özgür olmamam için yerin altına sokmak istiyordu beni. Ben ilk önce “Aile içinde kalsın” sözlerini aştım. Dışarı çıktım, anlattım. Bana deli de dediler ama anlattım. Çıksınlar kadınlar, yaysınlar başlarına geleni. Korkmadıklarını göstersinler. Onların tahtını aşağı indirmek için ne yapmak lazım biliyor musun? Direnmek. “Bir canım var, onu da alabilirsin” diyorsun. O noktaya geldiği an da zaten onlar geri çekiliyorlar, korkuyorlar. Dışarı çıkacaksın, anlatacaksın ki güç toplayasın. Yıllarca yaşadığım hayat onların yaşadığı hayattı. “Direksiyonu ben alacağım artık” dedim. Direksiyonu ele aldıktan sonra da zaten çoğu şey çözülüyor artık.
Birgül (Stuttgart): Ailemin baskısından uzaklaşmam gerekiyordu. İstanbul gibi bir yerde bir kadın, çalışıyor olsa bile ev tutamazdı, yalnız yaşayamazdı. Bu açıdan ilk ciddi özsavunmam, ailemi terk etmekti. Yoksa beni bitireceklerdi. Beni sevgilimle Gülhane Parkı’nda yakalamışlardı. 16 yaşındaydım. Sülalem aileme, ailem bana baskı yapmaya başladı. Sirkeci’deki işimden çıkardılar beni. Akrabalarımın olduğu bir konfeksiyona soktular, göz kulak olmak için. Gururlu ve asiydim. Çok zor geldi tabii. Aileme o zamana kadar karşı gelmemiştim. Köyden yeni gelmiştik, onlara destek olmak istiyordum. Beni eve kapattılar, arkamdan takip ettiler, iş çıkış saatime baktılar. İki yıl sürdü bu işkence. Sonra ben 18 yaşıma geldim, dayanamadım artık. Çünkü yaşamıyordum ben. Küçük erkek kardeşlerim bile saate bakıp “Neredeydin” diye sorabiliyordu. Devrimci olan akrabalarımla konuştum, onlar da Almanya’daki akrabalarımla iletişim kurdular ve kaçtım ben. Bu bir özsavunmaydı benim için. Hiçbir kadın da sineye çekmemeli. Babası onu dövse bile, annesi aşağılasa bile sonuna kadar mücadele etmeli. Şiddetle, taciz ve tecavüzle ise tek tek mücadele edemezsin ki! Devlet destekliyor bunu. Tasdikli, mühürlü çocukları evlendiriyor, tek tek ne yapabilirsin? Nasıl ki devlet üstüne öyle topluca geliyorsa, sen de birlikte yürümelisin onun üstüne.
Aynur (Köln): Bize yönelen şiddete karşı çıkmaktır, özsavunma. Ben de hayatımda ilk defa, amcamın attığı dayağa karşı annemi savunarak kullandım özsavunmayı. Bizde şu anda kendimize biraz güvensizlik var. Konuşurken bile heyecanlanıyoruz. Özgüvenim olsa daha fazla şey yapabilirim, olmayınca hep geri kalıyoruz. Erkekler hep “Sen kadınsın yapamazsın”, “Sen kadınsın çocuğa bak, mutfakta dur” diyor. Kadınların ayaklanması lazım bence, örgütlenmesi lazım. Örgütlenmeden olmuyor. Tek bir kadın ses çıkaramaz, kadınların birleşmesi lazım. Güç olmadın mı olmuyor.
Hanım (Londra): Özsavunma, kadına yönelik herhangi bir şiddeti ya da kadın haklarının gaspını önlemek için mücadeledir. Ben kendi mücadelemle bir miktar haklarımı kazandım. İlk önce doğuştan var olan haklarımı bilince çıkardım. Önce kendimi eğittim yani, erkeklere karşı. Taciz, tecavüz ve şiddete karşı kadınlar örgütlenmeli. Bu konu, demokratik kitle örgütleri için bile üzerine tartışılması gereken bir konu. Kadınları, kadın sorununu bile erkeklerin tartıştığını görüyoruz. Henüz demokratik örgütlerin bile bu meseleyi tamamen çözdüğünü sanmıyorum ben. Bu kamptaki eğitimler bence büyük bir adım, iyi bir adım. Yeterli mi? Elbette değil. Ama bir şeyler kazandım bu eğitimlerden.
Tuğçe (Frankfurt): Özsavunma, kadının yanlış gördüğü her konuda kendini savunabilmesidir. Ben hayatımda hep böyle yapmaya çalıştım. Erkeklerin baskısına herhalde maruz kalmayan kadın yoktur. Ben de tabii ki maruz kaldım. Erkek şiddetine ve cinsel saldırılara karşı ilk başta kadın, özgür düşünebilmeli ve birey olduğunu fark edebilmeli. Baba, kardeş ya da başka birine bağımlı olmadığını fark edebilmeli. Kadınların hem haklarını savunmayı hem de kendini fiziksel olarak savunmayı öğrenmesi gerekiyor. Kadını korkutan noktalardan biri de fiziksel olarak zayıf olduğunu düşünmesi. Mesela tekvando kursuna giden bir arkadaş, henüz çok az şey öğrenmişken bile özgüveninin çok arttığını anlatmıştı. Şiddet gören bir kadının pusup dayak yemeyi beklememesi lazım. Kendini savunmak zorunda.
Kaynak: Avrupa