İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 72 yıl önce BM Genel Kurulu tarafından kabul edildi. İnsan hakları konusunda uluslararası alanda en temel belge olan bu bildirge; ırk, renk, din, cinsiyet, dil, siyasi veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, statü vb nedenlerle ayrım gözetmeksizin, her bireyin doğal insan haklarına sahip olduğunu vurgular. Yaşama hakkı başta olmak üzere tüm haklara insan onuruna yaraşır bir şekilde erişmi hedefler. Tüm Dünyada olduğu gibi, “demokrasinin beşiği” denilen Avrupa’nın, insan hakları ihlalleri karnesi incelendiğinde durumunun giderek daha vahim bir hal aldığı görülür.
Tekellerin Çıkarları mı, İnsan Hakları mı? Pandemide Hak İhlalleri Yükseldi;
Mülteci ve göçmenlere yönelik ayrımcı politikalar, özellikle pandemi sürecinde mülteci kamplarındaki sağlıksız ortam, politik göçmenlere yönelik artan tutuklamalar ve geri iade etmeler, en sıradan demokratik hak arama eylemlerine şiddetli polis saldırısı, çeşitli bahanelerle ev – dernek ve işyeri baskınları Avrupa’daki insan hakkı ihlallerinin en açık göstergeleridir. Cezaevleri ve mahkemeler düşünce özgürlüğünden yargılanan insanlarla dolu. 5,5 yıl süren ve “Münih Komünistler Davası” olarak tanınan Münih tutsaklarına yönelik hala süren saldırılar ve 129 a/b yasası en basit örnektir. Müslüman ve mülteci karşıtı gösterilerin yıldan yıla artıyor oluşu, ırkçı ve yabancı düşmanı saldırılara karşı etkin çözüm yolları aranmaması, özellikle Almanya ve Avusturya’da ordu, polis ve milli istihbarat teşkilatı içinde örgütlenen ırkçı/ aşırı sağcıların sayılarının giderek kabarmasına karşı yeterli önlemlerin alınmaması, yeni çıkartılan polis yasalarıyla polis yetkilerinin arttırıılması, hapishanelerde temel sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere insani hakların yeterince sağlanmaması, Avrupa’nın insan hakları karnesinin çok ta temiz olmadığının bariz göstergeleridir.
Özellikle yaklaşık bir yıldır, pandemi bahanesiyle tüm toplumun yaşadığı hak ihlalleri daha fazla katlanmıştır. Avrupa’da böyle bir pandeminin yaşanacağı, başta Almanya olmak üzere bazı ülkelerin hükümetleri tarafından bilinmesine rağmen, gerekli tedbirler alınmamış, sonuçta bugün ortaya çıkan ekonomik tablonun faturasının, işçi sınıfı ve emekçilere yüklenmesi hak ihlallerini daha da büyütmüştür.
Savaş politikaları eşliğinde silahlanmaya ayrılan bütçe sürekli arttırılırken, sağlık ve eğitime yeterli bütçe ayrılmayarak önemli oranda özelleştirilmeleri sonucu, pandemide en insani hak olan sağlık hizmetine erişim zorlaştı, sağlık sektörü çöktü. Eğitimde karşı karşıya kalınan sorunlar, gençleri ve ebeveynleri zor durumlara düşürdü.
2008 ekonomik krizinden bu yana işçi sınıfı ve emekçilere yönelik ücretler sürekli düşürülürken, mezarda emeklilik ön görüldü. Kiralik işçi, esnek çalışma vb. yöntemlerle baskı ve sömürü politikaları yükseltildi. 2020’nin başlarında Avrupa’da yayılmaya başlayan pandemi bahanesiyle “Devlet yardımı” adı altında tekellere milyarlar akıtılıp çarkın dönmesi sağlanırken, işçi sınıfı ve emekçiler kendi küçük çarklarını döndürebilmek için pandemiye rağmen çalışmak zorunda bırakıldılar. Birçok tekel, kârdan zarar etmemek için maliyeti düşürmeyi tercih ederek işçilere ücretsiz izin kullandırdı, kısa çalışmaya tabi tutu veya çıkış verdiler.
Üretim alanlarında ilk gözden çıkartılanlar kadınlar oldu ve bakım evine gidemeyen yaşlının, okula/ kreşe gidemeyen çocuğun bakımı/ eğitimi ve tüm ihtiyaçlarının karşılanması kadınların omuzlarına yüklendi. Evden çalışma da; genelde kadınların kullanmak zorunda kaldığı bir çalışma yöntemi oldu bu süreçte. Dolayısıyla eve kapatılan kadın, her iki alanın da işini yürütmek durumunda kalırken, ücretli/ ücretsiz emeği daha da fazla değersizleştirildi. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının hala topluma çeşitli yöntemlerle empoze edilmesi, kadın mücadelesinin kazanımları yasalarla sözde “güvence” altına alınmış olmasına rağmen, yasaların gerektiği gibi yaşama uygulanmamasının da etkisiyle, zaten tırmanışta olan kadına yönelik erkek şiddeti, pandemi sürecinde gerekli tedbirler alınmadığı için daha çok arttı. Sadece Almanya’da 2020’nin Ağustos sonuna kadar 125 kadın en yakınındaki erkekler tarafından katledildi. Artan kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı sonuçlar, Avrupa’da insan hakları ihlallerinin bir başka önemli göstergesidir…
Haklarımızı Kazanabilmek İçin Sokakları Boş Bırakmayalım;
Kapitalist patriarkal sistem, sömürü ve hak gaspı üzerinden var olmuştur ve varlığını sürdürebilmek için topluma şiddet uygulaması temel karakteristik yapısıdır. Gerketiğinde kendi yasalarını da çiğner. Ancak onurlu, insanca bir yaşamın inşası, işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarındadır. Bu nedenle sokaklardaki örgütlü mücadeleyi büyütmek zorundayız. Bu hedef doğrultusunda; ATİK olarak, tüm kitlemizi, demokratik kurumları, anti faşist, anti emperyalist herkesi Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle Avrupa’nın birçok kentinde 12 Aralık’ta çeşitli merkezlerde Türk devletinin insan hak ve özgürlüklerine yönelik saldırılarını protesto etmek için düzenlenecek yürüyüşlere katılmaya çağırıyoruz.
The post İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 72. Yılında Avrupa’nın Karanlık Tablosu! first appeared on ATİK Online.
Kaynak: Avrupa