Hamburg|15.02.2020| ATİK-AHM olarak Hamburg’ta gerçekleştirilecek Eyalet Parlamentosu seçimlerine ilişkin Sol Parti (Die Linke) Milletvekili ve Sol Parti Eyalet Eş Başkanı Cansu Özdemir ile gerçekleştirilen röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz. AHM olarak 23 Şubat’ta gerçekleşecek seçimlerden önce yoğun bir süreçte olan Milletvekili Cansu Özdemir’e zaman ayırdığı için teşekkür ediyoruz.
” Merhaba,
Öncelikle zaman ayarlayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bildiğimiz gibi Hamburg’ta eyalet seçimleri 23 Şubat’ta gerçekleşecek. Böylesi yoğun bir süreçte bizler de bu röportajı gerçekleştiriyoruz. Sorularımızı size şu şekilde sıralamak istiyoruz;
Geçtiğimiz süreçte mecliste önemli çalışmalara imza attınız. Demokratik toplum açısından önemli olan sorunlara parmak bastınız. Almanya’da hükumetin TC Hükumeti ile olan ilişkileri demokratik toplumu rahatsız ediyor. Bildiğim kadarıyla bu konu hakkında da ciddi bir çalışmanız vardı. Türkiye Devleti’nin Almanya Hükumeti ile olan ilişkileri hakkında neler söylemek istersiniz? Bildiğimiz gibi sizin hakkınızda da baskı yasalarına istinaden bir dava açılmıştı. Keza bu işbirliği nedeniyle Türkiyeli ve Kürdistanlı politikacılar ve faaliyetçiler tutuklanıyorlar.
CÖ – Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, Kürtler asimile ve imha edilmek için hedef alınıyor. Türk Devleti bugün devam eden “En iyi Kürt ölü Kürt’tür” faşist zihniyetini taşıyor. Bugün Rojava’da (Kuzey Doğu Suriye) yaşanılan Türk Hükumeti’nin Kürtlere “etnik temizlik” uygulamak istediğini açıkça ortaya koyuyor.
Kürtlere “etnik temizliğin” karşısında yaşamak için direnişten başka bir yol bırakılmadı. Kürtler direnmeselerdi belki bugün var olamayacaklardı. Varoluşsal tehditleri hiç bitmedi ve bugün yine gündemde. Bu şiddet ve çatışmada karşısında dünya topluluğun rolü pek de takdire şayan olmadı. Ağır insan hakları ihlallerinin karşısında sırf Türkiye’yi üzmemek, ekonomik ve jeostratejik çıkarlarını tehlikeye atmamak için sessiz kalındı. Kürt kentleri Cîzre, Nusaybin ve Sur’un Türk Ordusu tarafından kuşatılıp bombalandığı ve halkı katlettiği dönemde olduğu gibi Kuzey Doğu Suriye’deki Kürt kenti Efrîn’de de Erdoğan DAİŞ (IŞİD) milisleri ile birlikte uluslararası hukuka aykırı acımasız savaş suçu işlediğinde yine dünya topluluğu sessiz kaldı. Burada, bugün de devam eden Türk Ordusu’nun Rojava’daki uluslararası hukuka aykırı saldırı savaşında Alman Leopard panzerlerinin kullanıldığını hatırlatmak isterim. Mahkemedeki savunmamda konuya dair ayrıntılı bir savunma yaptım. Federal Almanya Hükumeti’nin yaklaşımı gazetecileri, milletvekillerini, belediye başkanlarını ve diğer muhalifleri tutuklayan, onlara zulmeden hatta onları ölümle tehdit eden İslamcı diktatör Erdoğan’ı destekleyen İslamcı terör ortağını da güçlenmesine sebep oluyor. Böylesi bir diktatörlüğü destekleyen de çok sayıda insanın hayatına mal olan ikiyüzlü bir politika izliyor. Hükumet olarak böyle bir diktatörün yanında duran, aynı zamanda demokrasiye, barışa ve Ortadoğu’da kadın özgürlüğü mücadelesine karşıdır ve İslamcı örgütlere karşı mücadeleyi de zayıflatmış olur. Böyle bir diktatörü destekleyen, teçhire yol açar.
Klasik bir milletvekili hayatım hiç olmadı. Bir yanda Türk faşistlerinin ölüm tehditleri, MİT’in çevremdeki faaliyetleri, öte yandan Alman Hükumeti’nin bana uyguladığı baskıları. Düşünün, Alman Parlamentosu’nun seçilmiş bir üyesisiniz, iki MİT ajanının gözetimi altındasınız, bilgilerim Türk Devleti’ne sızdırılıyor. Aynı zamanda iki defa soruşturma açılıyor ve mahkeme karşısına çıkmak zorunda kalıyorum. Birçok kez beni sindirmeye çalıştılar. İki kez savcılığın isteği doğrultusunda hakkımda dava açıldı. Twitter üzerinden yaptığım paylaşımlarımda YPG ve PKK bayrağı göründüğü için yargılandım. İtiraz dilekçemi verdim. Hukuki tüm haklarımı kullanacağım ve bundan sonra da çalışmalarıma aynı motivasyonla devam edecegim. Çünkü bu davalar Cansu Özdemir’e açılmamıştır. Bu davalar duygularını, fikir ve isteklerini temsil ettiğim herkese açılmıştır.
Rojava bölgesine yönelik işgal saldırıları söz konusuydu. Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin ve Kürdistanlıların ciddi protestoları oldu. İlk soruya paralel olarak Almanya’da üretilen silahların ve askeri ekipmanların Türkiye’ye satışı ve Hamburg Limanı kullanılarak yapılması hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?
CÖ – Almanya bu konuda iki yüzlü bir siyaset yürütüyor. Mesela AB ortak bir silah ambargosu kararlaştırabilirdi ama Almanya bunu engelledi. Birçok Avrupa ülkesi başta olmak üzere, Norveç ve Almanya, artık yeni silah ihracatlarını imzalamayacaktı. Bu karardan önce imzalanan silah ihracatları yine de gönderilecek ve Almanya Türk Devleti’nin tüm insan hakları savaş ihlallerine rağmen silah ihracatına devam ediyor. Rojava’da korkunç insan hakları ihlalleri yaşandı. Serêkaniyê’de sivillerin konvoyu bombalandı, Kürt siyasetçi Hevrin Xalef katledildi. Bunları göz önünde bulundurarak AB ve Almanya daha kararlı ve daha sert yaptırımlar uygulamalı. Erdoğan hala gülerek AB’yi tehdit ediyor. Meclis grubu olarak Hamburg Limanı’ndan artık silah ihracatının durdurulmasını talep ettik ve bu konuda aktif olan insiyatifleri destekledik.
Her yıl 1.000 konteyner bomba, tüfek ve diğer savaş araçları Hamburg Limanı’ndan aktarıliyor. Bunların birçoğu, binlerce Hamburglu’nun akrabalarının yaşadığı savaş bölgelerine yollanmaktadır. Düzinelerce Hamburglu şirket silahlanma ve savaş işlerinden para kazanmaktadır. Kentimiz, bunlara, çalışanların da çıkarlarına uygun olarak sivil üretime dönmelerinde olanaklar yaratmalıdır. Bunu kabul etmeyenlerin hayatını zorlaştıracağız. Hamburg Limanı’nın silah ihracatına kapatılmasını talep ediyoruz. Yüksek okullarda silah araştırmaları yasaklansın. Hamburg’un uluslararası barış ve kardeş şehirler geleneği de vardır. Bizim yolumuz işte budur.
Son zamanlarda Avrupa’da artan bir sağ popülist ırkçı hareketleri söz konusu, Almanya özelinde de AfD gibi bir parti hem Almanya’nın geleceği hem de göçmenler için ciddi bir sorun. Bir çok noktada Almanya’da göçmenlere ve çeşitli kesimlere ırkçı saldırılar söz konusu oldu. Almanya’da bu saldırıları ve ırkçılıkla etkin mücadele edilmesi noktasında neler söylemek istersiniz?
CÖ – Almanya’nın Thüringen eyaletinde aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) ve Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) desteğiyle Hür Demokrat Partili (FDP) adayı Thomas Kemmerich başbakan seçildi. Bu büyük bir skandal ve aslında FDP ve CDU’nun ortak planıydıi. Cünkü tek hedef Sol Partili bir başbakanı engellemekti.
Bunun için Björn Höcke gibi fasistlerle de ortak bir plan yaptılar. 90 yıl önce yine Thüringen eyaletinde buna benzer bir tablo ortaya cikti. Yine faşist parti NSDAP yani Hitler hükumete geçti. Toplumun buna büyük tepki göstererek protesto eylemleri gerçekleştirmesi önemli ve değerli bir tepkiydi. FDP ve CDU tepkiler yogunlaşınca bir anda AfD ile asla koalisyon oluşturmayacaklarını ve birlikte calışmayacaklarını dile getirdiler. Asıl sorun CDU ve FDP gibi partilerin Sol Parti’yi ve faşist parti AfD’yi aynı düzeye koyması. Fakat CDU’nun içinde bazı sesler faşist AfD ile isbirliğini önerdi. NSU cinayetleri, 1990’dan beri 200 kişinin sağcılar tarafından katledilmesi ve son olarak CDU’lu politikaci Walter Lübcke’nin katledilmesi sağdan gelen tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösterdi. Fakat hala sol ve sağı kıyaslamak Almanya tarihinin ne kadar çabuk unutulduğunu gösteriyor, aynı zamanda aşırı sağ tarafından gelen tehlikenin ne kadar küçümsendiğini gösteriyor. Biz parti olarak başından beri karar aldık. AfD gibi faşist bir partiyle ortak calışmamız olamaz. Demokratik yollarla seçilmis olması demokratik olduğunu ifade etmez. Normal bir partiden bahis etmiyoruz ve bütün partiler AfD’ye net tavır koymalı ve anti-sol tavrından artık vazgeçmeli. Biz parti olarak hem Hamburg’da hem de Almanya capında mecliste ve sokakta antifaşist mücadeleyle dayanışma içindeyiz ve aynı zamanda bu mücadelenin bir parçasıyız. Anti-faşizm yaşayan bir demokrasidir ve eğitimde suç saymak yerine daha sıkı bir şekilde demirlenmelidir. Demokratik ittifaklara aktif olarak katılıyor ve sağcı ideolojilere ve önyargılara karşı çıkan tüm güçlerle işbirliği yapıyoruz. DIE LINKE bu ittifaklarla Nazi yürüyüşlerini engellemeye devam ediyor. Sivil itaatsizlik, demokratik protestoların bir parçasıdır ve cezalandırılmamalıdır.
Politik olarak demokratik kurumlara uygulanan baskılar söz konusu buna paralel olarak da yeni polis yasası Hamburg’ta gündeme gelmişti. Bu konu hakkında bizleri bilgilendirirseniz seviniriz.
CÖ – Polis yasalarının sıkılaştırılmasına şiddetle karşıyız. Yeni polis yetkileri getirmek yerine, hukukun üstünlüğü ve polisin demokratik kontrolü ile daha güçlü bağlara ihtiyaç vardır. Yeni polis yasasına hayır diyoruz. Yasa tasarısı tartışmasız olarak, ilerici, temel haklara uygun değişiklikler de içeriyor.
Örneğin, gizli tedbirler (gözlem gibi) için bir yargısal çekince konulmuştur veya polis tedbirlerini vatandaşlara bildirme yükümlülüğü genişletilmiştir (gelecekte raporlama yükümlülüğü, örneğin gizli araştırmacıların kullanımını da içerecektir). Ancak, bu nispeten olumlu değişikliklerin tümü, Federal Anayasa Mahkemesi’nin BKA kararının doğrudan bir sonucudur ve bu nedenle SPD-Yeşiller’in bir girişimi değildir. Senato Koalisyonu daha da sıkılaştırılmasında inisiyatif gösteriyor, çünkü yasa polisin müdahale etme yetkisini önemli ölçüde genişleten çok sayıda yeni önlem içeriyor. Mevcut Senato taslağı SPD-Yeşiller tarafından ılımlı bir uzlaşma olarak satılıyor. SPD, en katı polis yasası için bir yarışmaya katılmayacağını söyleyebilir. Ancak, Hamburg’un reform olmadan bile podyumda bir yeri olduğu gerçeğinden sessizler. Çünkü Hamburg polis yasası, 2005 polis yasası reformundan bu yana Almanya’daki en sıkı yasalardan biri olmuştur. Son yıllarda diğer federal eyaletlerde büyük polis hukuku reformlarına getirilen yeni müdahale yetkileri – kaynak telekomünikasyon gözetimi, gövde kameraları, kamusal alanlardaki geniş video gözetim güçleri, tehlikeli alanlar veya “tehlikeli yerler”, tariklerin kullanımı veya on günlük süre gibi önleyici velayet – PolDVG / SOG’da uzun zamandır demirlemiş veya son yıllarda art arda tanıtılmıştır
Die Linke olarak göçmenlerin temel sorunlarından seçme ve seçilme hakkı ile tüm Hamburglular açısından önemli olan ırkçılık konuları hakkında politikalarınızı öğrenebili rmiyiz?
CÖ – Göçmen kökenli olan insanlar sosyal hayatımızı şekillendirir, fakat yeterince temsil edilmezler. Alman vatandaşı olmayan göçmenler neredeyse hiçbir siyasi karar alamıyorlar. DIE LINKE, herkesin eşit şartlarda katılabileceği bir çeşitlilik şehri ister. Amaç, göç öyküsü olan kişilerin tüm kurum ve kuruluşlarda yeterince temsil edilmesidir. Bu nedenle Hamburg’da uzun süreli olarak yaşayan insanlar sınırsız oy hakkına sahip olmalıdır. Göçle ilgili gönüllü çalışmalara ve göç yetkinlik merkezine yeterli destek verilmelidir. Mevcut danışma merkezleri, bölge ayrımcılıkla mücadele temas noktaları ile genişletilmeli ve desteklenmelidir. Bir katılım yasası ile DIE LINKE, özellikle entegrasyon konseyleri için katılım hakları yaratmak ve yönetimin kültürlerarası açılmasını teşvik etmek istemektedir.
Dil, entegrasyonun anahtarıdır. Ancak dil ve uyum kursları için uzun bekleme süreleri vardır. Kaliteleri genellikle düşüktür ve maliyetlerin varsayımında boşluklar vardır. DIE LINKE tüm göçmenler için yüksek kaliteli dil kurslarına ücretsiz erişim talep etmektedir. DIE LINKE, göç öyküsü olan insanlar, özellikle kadınlar için eğitim ve niteliklerini önemli ölçüde geliştirmek istiyor. Menşei ülkede edinilen yeterliliklerin tanınması kolaylaştırılmalıdır. Bu amaçla, yetkinliklerinin kaydedildiği mülteciler için bir sosyal yardım teklifi olmalıdır. Birçok göçmen vasıfsız işçi veya geçici işçi olarak çalışmaktadır. Birçoğu damping ücretleri, sahte serbest meslek ve yarı yasal konaklama ile sömürülmektedir. Bu durmalı! İşgücü piyasasındaki sömürücü yapılar daha güçlü kontrollerle sürekli olarak önlenmelidir. Etkilenenler koruma ve destek almalıdır.
Son bir soru olarak yaklaşan seçimlerle ilgili parti olarak açıklamak istediğiniz hedefiniz var mı ve yaklaşan seçimlerde partinize kamuoyu ilgisine yönelik bir anketiniz veya gözleminiz var mı?
CÖ – Biz yine güçlü bir Sol muhalefet partisi olarak meclise girmek istiyoruz. Hedefimiz yüzde 10’u aşmak. Hedefimize ulaşmak için, daha güçlü antifaşist bir ses olabilmek için Hamburglular’ın 23 Şubat’ta desteğine ihtiyacimiz var! ”