Viyana’da üç gündür faşist çeteler devrimci, demokrat ilericilere saldırıyor. Dernekleri kundaklıyor. Türk faşistleri bu saldırılarını Avusturya polisinin gözetiminde gerçekleştirmektedir. 24 Hazirandan bugüne, Türk faşistlerinin saldırılarına Avusturya polisi seyirci kalmakta, ve faşist guruha açık destek vermektedir. Türk devleti ile Avusturya devletinin devrimcilere, ilericiler karşı birlikte hareket ettiklerini, çıkarlarının aynı olduğunu ve gerici devlet geleneginin geregi olarak açık ve aleni desteklerini sunmaktadırlar.
Faşistlerin Viyana saldırısı kendiliğinden patlayan veya faşistlerle, devrimci, yurtsever güçler arasında tesadüfü bir karşılaşma sonucu ortaya çıkmış bir olay değildir. Bilakis olay çok bilinçli bir plan ve yönelimin sonucu olduğu anlaşılmaktadır. Zira, ikinci gün kalabalık bir gerici toplulukla derneklere yapılan saldırı durumu net olarak anlatmaktadır.
Türkiye’de başta devrimci-demokratik muhalefet olmak üzere, kendisinden olmayan tüm kesimlere karşı dolu dizgin pervasız bir saldırganlık içinde olan AKP-MHP hükümet bloku, hak arayan işçi ve emekçilere, kadınlara, LGBTİ’lere, aydın, yazar, hukukçu, gazeteci, milletvekili demeden saldırmakta ve tutuklamaktadır. Özel olarak da Kürtlere kaşı bir imha siyaseti izlemektedir. Bu politikanın bir parçası olarak Kürdistan cografyasında Kürtlere ve tüm diğer bölge halklarına saldırarak işgal ve ilhak hareketini sürdürmektedir.
Açık olan bir diğer gerçek ise, TC devleti ve onun bugünkü icracı hükümeti olan AKP-MHP koalisyonu, Avrupa sahasında da özel faşist örgütlenmeler içinde olduğudur. Henüz bir kaç yıl önce Avrupa’da çeşitli paravan kurumlar üzerinden devrimci, yurtsever kişi ve kurumlara yönelik suikast yapmak amaçlı istihbarat yaptığı ortaya çıkarılmıştı.
Faşistlerin son Viyana saldırısı bu söylediklerimiz ışığında düşünüldüğünde, olayın bir tesadüften veya kendiliğinden meydana gelmediğini kolaylıkla anlayabiliriz.
TC denilen ceberrut devlet, yurtdışanda; özellikle Avrupa’daki MİT ve diğer gizli kurumları aracılığıyla bir Türk-Kürt çatışması körüklediği çok net anlaşılmaktadır. Bu gerici ve halklar arası düşmanlığı körükleyen politikayı mutlaka boşa çıkarmalıyız. Avrupa’ya gelmek zorunda bırakılan emekçilerin çıkarları ortaktır. AKP-MHP gibi hükümet bloku içinde yer alan ve adına Saray rejimi, denilen halk düşmanı güç, başaşağı doğru gittikçe bu türden provakasyonlara girişmeye hız verecektir.
Faşist saldırılara karşı meşru savunma yapmak tereddütsüz bir haktır. Ancak, Saray rejiminin sivil halkı karşı karşıya getirme politikası ve provakasyona karşı ise uyanık olmayı asla elde bırakmamalıyız. Zira biliyoruz ki, bu bir Kürt-Türk çatışması; ya da halklar arası bir çatışma değil, faşizme karşı meşru direnmedir. Halklar arası bölünme değil, birleşme ve Saray gericiliğini alt etme mücadelesidir.
Öte yandan, Avusturya hükümetinin kolluk kuvvetlerinin Türkiyeli faşistlerin saldırganlığına karşı sessiz kalmasını kınayıp lanetliyoruz. Saldırganlık içinde olan Türkiyeli faşistlere karşı hoş görülü tutumu ve sessizlik içinde geçiştirme tutumu, aslında Avusturya hükümetinin ülkesinde ki faşist ve ırkçı harekete olan ilgisine işaret etmektedir. Demokratik bir gösteriye saldıran, açık kurumlara fiziken saldıran faşistlere göz yummasının bir nedeni de budur ve Avusturya hükümetinin bu tutumunu bir kez daha kınıyoruz!
ADGB olarak, Avrupa’da bütün ilericilerin, devrimcilerin ve halkımızı faşist saldırılara karşı birleşmeye, mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Viyana’daki anti faşist direniş ile dayanışmayı büyütelim. Faşist saldırıları protesto eden bütün eylemlere aktif olarak katılalım.
Sokakları faşistlere terk etmeceğiz!
Faşizme Karşı Omuz Omuza!
Avrupa Demokratik Güç Birliği!
26 Haziran 2020
Kaynak: Avrupa