Frankfurt |25.03.2017| Ede Bese Avrupa Platformu Hukuk Komisyonu tarafından organize edilen Temel Haklar ve Özgürlükler için Uluslararası konferans bir sonuç deklerasyonu ile sonuçlandı. İki gün süren konferans üç oturum şeklinde ele alındı. I. Oturumda Avrupa-Türkiye arası tarihsel ilişkilerin genel politik analizi, Almanya Federal Cumhuriyeti ile TC arası politik ilişkilerin güncelliği ve TC’nin Almanya’da ki siyasi uzantıları, istihbarat/milis örgütlenmesi ve toplumsal sonuçları başlıklı konular işlendi.
Almanya’da temel hakların ve özgürlüklerin gaspı konusunun işlendiği II. oturumda G20 protestocularına ve sol muhalefete yönelik baskılama örnekleriyle, Almanya’da iktidarın siyasal ve hukuksal baskıları ile Alman Ceza Yasası 129 a/b bağlamında, muhalif politik kişilere yönelik siyasi ve hukuki kıskaç tartışıldı. Yanı sıra Almanya’da Kürdistanlı/Türkiyeli demokratik kurumların ve aktivistlerin ifade özgürlüklerini ve örgütlenme haklarını kısıtlayan ihlaller konusu tartışıldı. Ertesi gün yapılan III: oturumda ise birleşik, demokratik ve enternasyonal mücadelenin geliştirilmesi eksenli deneyimler ve perspektifler üzerine çeşitli kurumların düşüncelerinin belirtildiği bir forum gerekleştirildi.
Konferans boyunca hukuk alanında uzman avukatlar görüş ve önerilerini sundular. Şafak Arabacı ve Ufuk Berdan’ın platform adına açılış konuşmasını yaptıkları konferansta HDP Milletvekili Ertugrul Kürkçü, Barış Hareketi Yöneticisi Willi van Ooyen, Sol Parti Federal Milletvekili Martina Renner, KNK Eşbaşkanı Nilüfer Koç, Sol Parti Hamburg Eyalet Milletvekili Cansu Özdemir, Rosa Luxemburg Vakfı temsilcisi Murat Çakır, Sol Parti Hessen Hukuk Komisyonu temsilcisi Kim Svenja Abraham, Kızıl Yardım temsilcisi Henning Maecherle, Avukatlar Antonia von der Behrens, W. Heydenreich, Berthold Fresenius, Yener Sözen oturumlarda görüşlerini belirttiler.
Gürcan: “Tutsaklarımızı sahiplenelim”
Konferans’ın III: oturumunda söz alan ATİK Eşbaşkanı Süleyman Gürcan bir sunum gerçekleştirdi. Gürcan sunumunda şunlara değindi;
ATİK’e ilişkin yapılan operasyonlar üzerine bilgiler vermek istiyorum. Almanya’da baskıların dozajı giderek artıyor. 2007 de 13 ev basıldı ve arkadaşlarımız kovuşturmalara maruz kaldılar. 2007’den buyana dosyalar kapanmadı ve psikolojik taaruza maruz kaldılar. 15 Nisan 2015 tarihinde Avrupa çapında bir operasyon yapıldı. Almanya öncülüğünde Yunanistan, Avrupa, İsviçre ve Fransa’da arkadaşlarımız tutuklandı.
Davalar Haziran 2016’dan bu yana Münih’te devam ediyor. En kötüsüde yabancı istihbarat örgütlerinin Almanya’da bilgi toplamasını yasaklamasına rağmen, Alman devleti MİT’in Almanya’da topladığı bilgiler çerçevesinde arkadaşlarımızı yargılıyor. Elbette bu davanın sınıfsal yanı var. Burjuva sınııfı saldırılarını geliştiriyor. Almanya’da demokratik kurumlar yoğun kamuoyu çalışması yaptılar ve 5 arkadaşımız serbest bırakıldı. Mahkeme, bir senden sonra davayı başlatırken bu derece sahiplenileceğini beklemedi. Hafta içi olmasına rağmen sahiplenme olmasaydı serbest kalamayacaklardı. Bu noktada ortak bir çalışma örgütlenmeseydi bu dava bu derece kamuoyuna yansımayacaktı. Kürt statüsü tanınsın kampanyasında ortak çalışma yapılmıştı. Bu kampanya çerçevesinde kurumlar birbirlerini daha iyi tanıdılar. Erdoğan’a karşı Berlin’de yapılan ortak eylemin başarılı geçmesi sonrasında Kobane direnişinin 150 bin kişi ile sahiplenilmesi, Demokratik Güçbirliği’nin başarısıydı. Gezi direnişininde de yapılan ortak sahiplenme olumlu tecrübe yaşanmıştır. O dönemde Avrupa’da binlerce insanların toplanmıştı ve Türkiye ile telefon bağlantıları olumlu yansımaları olmuştu. Ortak çalışmaların sonucu olarak Efrin saldırısı da birlikte karşılandı. Bu süreçte AB liderleri basınç altına alınmış oldu ve TC’yi kınamak zorunda kaldılar. Tabii ki silah satışları devam ediyor.
Ortak çalışmalara devam edilmelidir. Silah satışları teşhir edilmelidir. Alman devletinin yasakçı politikalarına karşı daha fazla mücadele gerekir. Birincisi Türkiyeli ve Kürdistanlı güçlerin oluşturduğu birliktelik üçlendirilmeli ve başta Aleviler olmak üzere bu birliktelik genişletilmelidir. İkinciside yerli ve sınıfsal toplumsal muhalefetle ortaklaşma çalışmaları yürütmek gerekir. Nerede bir arkadaşımız tutuklanırsa tutuklansın onunla dayanışmak, demokratik tepkimizi ortaya koymak hem davayı etkileyecektir, hemde tutsaklara moral olacaktır. ATİK davası sürecinde Alman basınında çıkan yazılar Alman Başsavcılığını ve Mahkeme Heyetini zora sokmuştur. Bu nedenle Alman basını ile çalışmak önemlidir ve buna yoğunlaşmak gerekir.
Berdan: “Yeni yöntemlerle klasik yöntemleri birleştirmek gerekir”
ATİF yönetim Kurulu üyesi Ufuk Berdan Enternasyoal birlik içinde yer aldıklarını belirtti ve şunlara değindi; Berdan konuşmasında mücadelenin birleşik, demokratik ve enternasyonal yanlarının tartışılmasının olumlu olduğunu dile getirdi ve yeni yöntemleri öğrenerek, klasik yöntemlerle birleştirilmesi gerektiğini dile getirdi. Berdan konuşmasında yerel ilerici—demokratik kesimlerin Afrin konusunda saiplenme potansiyellerinin olduğunu, geniş kesimlerle birlikte harekete anlamında potansiyel olmasına rağmen bunun gerçekleşmesinin esasında mücadeleyi yürüten kuurmlardan kaynaklandığını vurguladı ve daha geniş kesimlere ulaşabilecek yeni yöntemler üzerinde durulması gerektiğini dile getirdi.
Şakar: “hukuk dili kullanılarak politik davalara karşı politik mücadele edilmelidir”
AZADİ Hukuk Bürosu’ndan Avukat Mahmut Şakar yaptığı sunumda, Almanya’da yapılan baskı ve kriminalize politikalarına karşı daha somut belgelerin düzenlenmesi gerektiğini belirtti. Şakar konuşmasında, Alman devletinin inanılanın aksine özellikle 129 a/b yargılamalarının hukuksal zemini olmadığını, hukuk dili kullanılarak politik davaların yapıldığını ve buna karşı esasta politik bir mücadelenin yürütülmesi gerektiğini ve Alman devletinin bir hukuk devleti olmadığına inandığını dile getirdi. Protestolarda keyfi yasaklamaların uygulandığını ve ’93 PKK yasaklama konseptinin iflas ettiğini ve bunu güncelleyerek tüm Kürt kurumlarının sokaklarda yasaklandığını dile getiren AZADİ temsilcisi, kişilere yönelik hukuksal ihlallerin ve insan hak ihlallerinin kayıt altına alınması gerektiğini ifade etti. Şakar konuşmasında tutsakların sahiplenilmesinde yaşanan eksiklikleri belirtti ve tutsakları daha fazla sahiplenmenin plan ve programının yapılması gerektğini dile getirdi.
Konferans süreci boyunca ortaya konulan düşünce ve somut öneriler bağlamında sonuç bildirgesi oluşturuldu. Oluşturulan sonuç bildirgesi üzerine somut tartışmalar gerçekleştirildi. Konferansın deklerasyonu olarak belirlenen yazı okundu ve konferans iki günlük tartışmaların ardından sona erdirildi.