KÖLN |06.07.2017| Demokratik Güç Birliği Platformu-Almanya bileşenleri 25 Haziran 2017 tarihinde AABF’nin Köln merkezinde bir araya gelerek, Platformun geleceği ve sürece ilişkin görevleri tartıştı. Uzun bir aradan sonra Mayıs ayında Frankfurt’da bir araya gelen Platform bileşenleri, sürece ilişkin çeşitli tartışmalar sonucunda gelişen gündemlere ortak müdahale etme, 5 yılı aşkındır süren birliktelikte elde edilen deney ve tecrübeler doğrultusunda yeniden belirli pratik adımlar atılması tartışılmıştı. Bu toplantıda alınan karar doğrultusunda ikinci toplantısını gerçekleştiren Demokratik Güç Birliği Platform bileşenleri bir çok noktada ortaklaştılar.
Platformunun genişlemesi ve Avrupa’daki demokratik kurumların ortak bileşeni olmasına ilişkin önemli tartışmalar yürütüldü. Bu gündemde özellikle platforma katılması gereken demokratik kurumların sürece dahil edilmesi çabasının sürdürülmesi ve gerekirse isminin de bu süreç içerisinde değiştirilebilineceği konusunda hem fikir olundu. İsim konusunda gelen çeşitli öneriler değerlendirildi, fakat eğer farklı bileşenler sürece katılırsa, onlar açısından isim tartışılması gerekiyorsa, bu konuda gelen öneriler 3. toplantıda netleştirilecektir.
Toplantıda önümüzdeki süreçte hep fikir olunan belirli konularda ortak kampanyaların örgütlenmesine ilişkin yoğun bir tartışma yürütüldü. Yürütülen bu tartışmada şu konularda ortaklaşıldı.
G20 Zirvesine Karşı Ortak Tavır
Hamburg’da 7-8 Temmuz tarihleri arasında G20 zirvesi gerçekleştirilecektir. Emperyalistlerin savaş, işgal ve talan politikalarının kararlarının alındığı bu zirveye karşı yüzlerce kurum karşı eylemler örgütlemektedir. Demokratik Güç Birliği bileşenleri de örgütlenen bu eylemler içerisinde aktif yer almaktadır. Demokratik Güç Birliği Platformu olarak; başta bileşenler olmak üzere, örgütleri G20 zirvesine karşı örgütlenen eylemlerde aktif yer almaya çağırıyoruz.
Diktatörlüğe Silah Satışı Durdurulsun
Türk devletine Avrupa ülkelerinde yoğun silah satışı söz konusudur. Başta, Almanya, Fransa olmak üzere tüm AB ülkeleri ürettikleri askeri malzemelerinin önemli bir bölümünü Türk devletine satmaktadırlar. Almanya’da çeşitli silah üretimi yanında aynı zamanda Tank üretimi de yapan Rheinmetall, Türkiye ve Ortadoğu’daki pazara daha hakim olmak için Türkiye’de Tank üretimi yapacak bir fabrikayı açacağını duyurdu.
Buna karşı bir çok ilerici kurum ve kuruluş karşı çıkarak, bu fabrikanın yapımının durdurulması için taleplerde bulunan eylemler örgütlemektedirler. Demokratik Güç Birliği Platformu olarak, başta Rheinmatall’in Türkiye’de yapmak istediği Tank fabrikasının durdurulması olmak üzere, Türkiye’de faşist diktatörlüğe verilen her türlü desteğin durdurulması için bir kampanyanın yürütülmesi konusunda ortak bir hem fikirlilik sağlandı.
Bu konuda Almanya’nın NRW bölgesinde oluşturulan eylem birliği ile ortaklaşılacak ve gelecek 3. toplantıda buna ilişkin nelerin yapılacağı tartışılıp netleştirilecektir.
Eutelsat’ın ve Türksat’ın Muhalif Yayınları Uydudan Çıkarmasına Hayır
Uzun bir zamandır Avrupa’da yayın yapan Kürt televizyonları, son olarak Türk devletinin Fransa ile ortak yürüttükleri çalışmaların sonucunda, televizyonların yayın yaptığı uydu olan Eutelsat, bu televizyon kanallarını satalitten çıkarmaya çalışmaktadır. Aynı şey, AKP’nin borazanlığını yapan Türksat tarafından ilerici televizyon kanallarına yönelik yapılmaktadır. Türksat’ta yayın yapan bütün muhalif televizyonlar, sözleşmeleri hukuksuz bir şekilde iptal edilerek yayınları durduruldu.
Muhalif, ilerici yayınlara yönelik; yüksek para cezalara, çalışanların tutuklanması, erişimlerin engellenmesi tutumları sesini kısamadığı bu kanallar bu seferde uygudan atılarak yayınları engellenmektedir.
Demokratik Güç Birliği Platformu bileşenleri gerek Eutelsat ve gerekse de Türksat’ın bu tutumlarına yönelik bir çok eylemler örgütlediler. Gelecek süreçte bu şirketlerin tutumlarını teşhir etmek ve bu kararların durdurulması için çeşitli eylemler örgütlenmelidir. Daha çok yerellerde yürütülecek eylem ve etkinlikler, yaz sürecinden sonra, daha güçlü ve merkezi eylemlerin örgütlenmesi için gelecek toplantıda da bu konu ele alınacaktır.
Türk Devletinin Ajanlarını Teşhir Edelim
Türk devletiyle Alman devletinin ilişkileri evveliyata dayanmaktadır. Ekonomik ve siyasal çıkarlar üzerinde yürüyen bu ilişki, her dönem devrimci, yurtsever ve ilericilere yönelik te bir saldırı politikası şeklinde olmuştur. Alman devleti kendi yasalarına göre, her hangi bir ülkenin gizli istihbarat örgütlenmelerinin Almanya’da çalışma yürütmesi yasak olmasına rağmen, Türk istihbaratı yoğun bir çalışma yürütmektedir.
Sadece Almanya’da 6000 civarında MİT ajanı olduğu ve yüzlerce MİT elamanın Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çalışma yürüttükleri, geçen yıl basına yansıyanların küçük bir bölümüydü. MİT’in kurduğu örgütlenme ağı üzerinde Avrupa’da faaliyet yürüten devrimcilere yönelik, muhalif kesinlere yönelik düzenli bilgi topladığı ve hatta bu bilgiler devlet istihbarat örgütleriyle de paylaşıldığı söz konusudur. Paylaşılan bu bilgilere dayanılarak bir çok insan hakkında davalar açılmakta.
Almanya’da, şuana kadar 30 civarında Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimci, ilerici Alman ceza kanununu 129 maddesinin b bendine dayanılarak hakkında dava açılmış ve tutuklanmıştır. DHKP-C, PKK ve TKP/ML üyesi ve yöneticisi iddiasıyla açılan bu davalarda esasta dayanılan bilgiler, iki devletin paylaştığı istihbarat bilgileridir. Türk devletinin Almanya’da yürüttüğü istihbarat çalışmasında elde ettiği bu bilgileri Almanya tarafından talep edildiği ve alındığı bu mahkeme dosyalarında açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ayrıca parlamentoya verilen sor önergelerinde de bu kabul edilmektedir.
Gene kısa bir süre önce kamuoyuna yansıyan, Kürt hareketi ve Devrimci hareketin önde gelenlerine yönelik suikast düzenlemek üzere Türk devleti tarafından birimlerin görevlendirilip Avrupa’ya gönderildiğidir. Sakine Cansız ve iki yoldaşının Paris’te öldürülmesi gibi, başka insanların da öldürülmesiyle görevlendirilen bu istihbarat elemanlarının ileride bu tür eylemler yapması söz konusudur.
Demokratik Güç Birliği Platformu olarak; Türk devletinin Alman devletiyle birlikte Kürt ve Türk devrimcilere yönelik sürdürdüğü tutuklama politikalarını kınıyoruz. İçeride bulunan politik tutsakların yanında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz. Türk devletinin bir çok kuruluşu üzerinde sürdürdüğü ajanlık çalışmasına Alman devletinin izin vermesini bir kez daha kınıyoruz. Bu ajanlık çalışmasının önümüzdeki süreçte teşhir edilmesi için yoğun eylemler örgütlenecektir. Bu eylemlerin örgütlenmesi, 3. toplantıda daha geniş bir şekilde tartışılıp, planlanması yapılacaktır.
Asuri ve Süryani’lere Ait Kilise, Manastır ve Mezarlıkların Türk Diyanete Devredilmesini Kınıyoruz
Türkiye’de her gün yeni bir insanlık suçuna imza atan faşist diktatörlük, kısa süre öne Asuri ve Süryani’lere ait kilise, manastır ve mezarlıkları diyanete teslim etmesiyle tekçi zihniyetini bir kez daha göstermiştir. Tek dil, tek bayrak, tek millet, tek vatan ve tek din (buda suni Müslümanlık) üzerinde kendisin var eden diktatörlük, kadim halklara ait merkezlere her daim saldırmıştır. Anadolu’daki Ermeni kiliselerini camiye ve hatta ahıra çeviren bu zihniyet şimdide tarihi düşmanlık beslediği Asuri ve Süryani halkımızın tarihi değerleri olan kilise, manastır ve mezarlıklarını diyanete teslim ederek el koymuştur.
Aynısını farklı bir şekilde Dersim’de de barajlar yaparak, Dersim coğrafyasını su altında bırakmak istiyor. Tarih boyunca onlarca sefer düzenleyerek, direnişi bastıramayan Türk devleti bu günde Munzur vadisi ve diğer alanlarda yaptığı ve yapacağı barajlarla halkın tarihi değerlerini su altında bırakmak ve halkı yaşadığı alanlarda zorla sürgün etmek istemektedir.
Demokratik Güç Birliği Platformu olarak, faşist diktatörlüğün kilise, manastır ve mezarlıklara el koymasını şiddetle kınıyor, Asuri, Süryani halkımızın yanında olduğumuzu ve bu tarihi değerlerin gerçek sahiplerine verilmesini talep ediyoruz. Dersim ve diğer bölgelerde yapılmak istenen tüm barajların durdurulmasını talep ediyoruz. Bu konuya ilişkin yapılacak eylemlerde ortaklaşacağımızı ve tüm yerellerde bu konuda eylem ve etkinlikler oluşturularak, tarihi değerlerin geri verilmesi için kamuoyu oluşturmalıyız.
Türkiye’ye Turizmi Boykot Edelim
Türkiye’de muhalif kesimlere yönelik saldırılar yoğunlaşarak sürmektedir. Kürdistan coğrafyasında taş taş üstünde bırakmayacaklarının çağrılarını her gün açık bir şekilde yapmaktadırlar. Şehirler, kasabalar, köyler, mahalleler, dağlar bombalanarak katliamlar gerçekleştirilmektedir. Katledemediklerini de ya sürgün etmekte, yada tutuklayıp yıllara varan cezalara çarptırılmaktadır. Faşist diktatörlüğe karşı çıkan kim varsa, karşılığında ‘nasibini’ almaktadır. Ülke sınırları içi de artık yetmemektedir, sınır ötesine de asker yığarak işgal hareketi gerçekleştirmektedir. Rojava’da Kürtlere yönelik adeta bir katliam yapılmaktadır. Güncel olarak Afrin kantonu ve Ezidilerin ana yurdu olan Şengal’le yönelik yeni katliam hazırlıkları yapılmaktadır. Afrin ve Şengal’e saldıracakları ve buralarda hakimiyet kurmak için gerekirse katliam yapacaklarına ilişkin her gün basına yeni haberler yansımaktadır. Nasıl ki geçmişti Kobane savunmasını kurmak için her gün sınırda IŞİD çetesinin elamanlarını içeri soktularsa ve gene onlara her türlü tehcizat, askeri malzeme verdilerse, şimdi de kendileri Afrin ve Şengal’e saldıracaklardır. Bizlerde nasıl ki Kobane direnişinde Avrupa’da ses olduysa, Afrin ve Şengal’in de Avrupa’da sesi olmalıyız. Saldırıları teşhir etmek için kamuoyu oluşturmalıyız.
Özellikle sözde darbe sürecinden sonra ilan edilen Olağan Üstü Hal (OHAL) ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle, bütün demokratik haklara, işçi grevlerine, yürüyüş ve mitinglere… Kısacası, mevcut politikalara karşı çıkan her canlıya saldırılmaktadır. Binlerce, eğitimci, akademisyen, memur işte çıkarılmış ve bir çoğu tutuklanmıştır. Gene muhalif basın ve yayın kuruluşların bir çoğu kapatılmış, kalanlar da kapatılmayla karşı karşıyadır. Deniz Yücel, Meşale Tolu örneğinde olduğu gibi, bir çok Avrupa ülkesi vatandaşı gazeteci göz altına alınıp tutuklanmıştır. Karar Hükmünde Kararnamelerle görevinde alınan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın bu politikaları teşhir etmek için başlattıkları açlık grevine sürekli saldıran faşist diktatörlük, en son iki açlık grevi direnişçilerini tutuklamayla çare aramaya çalışmıştır. Fakat açlık grevi cezaevinde de sürmekte ve artık ölümcül noktaya gelmeye başlamıştır.
Diktatörlüğün bu politikasına karşı devrimci ilericilerin verdiği mücadeleyi desteklemek, Türk devletinin bu politikasını teşhir etmek önemli bir görev olsa da bu tek başına yetmemektedir. Demokratik Güç Birliği Platformu olarak, Türkiye’ye gidecek her kesi, Turizmi boykot etmeye çağırıyoruz. Verilen her kuruş, halka kurşun, bomba, tutuklama, katliam ve yargısız infaz olarak geri dönmektedir. Bu suça ortak olmamak için herkesi Turizmi boykot etmeye çağırıyoruz.
Demokratik Güç Birliği Platformu – 3 Temmuz 2017
Bu yazı bir Mücadele okuru tarafından kaleme alınmıştır…
Kaynak: Avrupa