Kapitalizmin Korona Krizi ve Halk Sağlığı!
Kapitalizmin kar hırsı ve dürtüsü, doğanın balans ayarlarını bozulması ve eko sistemi sarsılmasına neden olurken gelinen aşamada, Dünya’yı insanlar ve tüm canlılar için yaşanılamaz bir gezegene dönüştürme noktasında krizlerle birlikte hızla büyümektedir. Kapitalizm kendisi kriz üreten bir sistem olduğu için kriz ne kadar kaçınılmaz ise o kadar da sermaye sahipleri tarafından istenen bir şeydir. Kapitalizmin krizden, felaketlerden kendini yenileyerek çıkma özelliği sistemin bugüne kadar ayakta kalarak yaşamasının kaynağını oluşturur. Kapitalizmde krizler, en güçlü ve büyük olanların kendinde daha güçsüz olanları ortadan kaldırdığı veya kendisine katarak, büyümesini sağladığı dönemler olarak kullanılır. Bu özellikleri nedeniyle kapitalist sistemin yaşadığı her kriz güçlünün değil zayıfın olumsuz etkilendiği dönemdir. Yani krizin olumsuz etkileri her kesimi kapsayacak şekilde eşit dağılmaz. En zayıftan başlayarak en güçlüye doğru azalan, güçlü tarafın yani büyük tekkelerin fırsat olarak da değerlendirdiği bir süreçtir. Bu süreçte en çok zarar görenlerde işçi ve emekçilerdir.
Kapitalist krizin temeli ve krizi çözmesi beklenen araçlar, Neo-liberal piyasa ekonomisinde, tüm toplumsal alanları piyasalaştırma ve toplumsal maliyetleri düşürme amacından doğar. Bu durum, sosyal refah devletinin kazanımlarını ve sınıf mücadelesi ile bedel ödenerek elde edilenlerin yok edilmesi anlamına gelir. Bugün sağlık sektöründe, hastaların müşteri konumuna geldiği, hekimlerin ve sağlık emekçilerinin giderek daha çok girişimci kategorisine uygun bir şekillenişe göre konumlandırıldığı bir politika yürürlüğe girmiştir.
Kapitalizmin özelleştirme politikaları sonucu sağlık alanı kamusal bir yükümlülük alanı olmaktan çıkartılarak piyasalaştırılması halk sağlığını dikkate alma noktasında atılmış olumsuz büyük bir adımdır. Neo-liberalizm tüm dünyada ‘’Sağlıkta Dönüşüm Programı’’ adı altında uygulamaya soktuğu politikalar pek çok ülkede olduğu gibi, Avrupa ülkelerinde de son on yılda artan ama çok daha uzun süredir hazırlanan planlarla sağlık sektörü piyasalaştırılmış ve tekellere peşkeş çekilmiştir. Bu politikalar halen bir çok ülkede son hızla devam etmektedir.
Mevcut sistem özelleştirme adı altında sağlığa ilişkin toplumsal ve kamu sorumluluk alanı hemen hemen ortadan kaldırılmış, sağlığın doğuştan temel bir insan hakkı olduğu anlayışı terkedilmiştir. Kamusal sorumluluklar sermayenin inisiyatifine bırakılarak, sağlık alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Parası olanın sağlığa erişimi, parasız kesimlerin sağlık hakkından yoksun bırakılmaları uygulamaya konulmuştur. Halk sağlığını temel alan gerçek uygulamalar rafa kaldırılarak giderek daha çok ticarileşen sağlık sektörü ve sosyal güvenlik anlayışı pratikte uygulamaya sokulmuştur. Bugün uygulamaya sokulan bu politikalar ile sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin içeriği boşaltılarak, temel sağlık hizmetlerine ulaşmanın önündeki engelleri artırmış, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmet sunumunda ise toplumun sağlık hakkı ortadan kaldırılmıştır.
Bugün Korona virüsünün tüm Dünya’ya yayılmasının sonucunda, sağlık sektöründe yaşanan sorunlar; kapitalist sistemin sağlık sektöründe uyguladığı Neo-liberal piyasacı politikalarının bir sonucudur. Emek gücünün yoğunlaştığı hizmetlerden birisi olan sağlık hizmetleri, kapitalist patronlar için maliyeti yüksek olan unsurlarından bir tanesidir. Bundan dolayı hem sağlık hizmetleri kar marjının en üst düzeye çıkartılması hem de kapitalizmin yapısal krizlerinin aşılması hedefi için maliyetin en aza indirilmesi için uygulamaya konulan politikaların çürümüşlüğü korona salgınında halkın nasıl ölüme terk edildiğinin somut göstergesidir.
UNICEF verilerine göre dünyada 3 milyar insanın evinde ellerini su ve sabunla yıkayabileceği bir lavabo bulunmadığını, dünya genelinde okulların yaklaşık 900 milyon çocuğun ellerini yıkayabileceği bir lavabonun olmadığını ve bir çok ülkede sağlık merkezleri de tuvalet ve lavabo olmadığını, lavabo ve sabuna erişimi olmayanların az gelişmiş ülkelerdeki oranının yüzde 75 dolaylarında olduğuna göre milyonlarca insan bu salgında ağır bir şekilde etkilenecektir. UNICEF’in açıklamalarından ortaya konulduğu gibi, bu salgından etkilenme ve ölüm riski en yüksek olan gruplar işçiler-emekçiler-işsizler ve yoksullar olacaktır. Ne yazık ki kapitalistlerle aynı dünyada yaşıyoruz, ama aynı gemide olmadığımız kesin. Bilindiği gibi salgın virüsler sınır tanımıyor ama demokratik ve sosyalist bir devletin yokluğunu ve korumasızlığını da açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Yaşadığımız coğrafya Avrupa’da uygulamaya konulan Neo-liberal politikalar neticesinde iş başına getirilen sağ popülist ve ırkçı partiler demokratik hakları birer birer yok edip faşizan baskılarla demokratik ilerici kamuoyunun geriletilmeye çalışıldığı bir dönmede, kapitalist sistemin ürettiği korona virüsü salgını ile en ağır bir şekilde karşı karşıyayız. Ayrımcı ve Irkçı politikaların ayyuka çıktığı, kadına yönelik şiddetin sınır tanımadığı, çocuklara yönelik cinsel saldırıların yükseldiği, eğitimin nerdeyse tamamının ücretlendirildiği, korku imparatorluğu yaratılarak yığınların sindirilmeye çalışıldığı, her türlü temel insan haklarının askıya alınarak, bu salgını bahane ederek sermayeyi kurtarma paketleri kamu sağlığı adı altında piyasaya sürüldüğü, korona virüsüne karşı mücadele adı altında ‘ölen ölsün kalan sağlar bizimdir’ diyerek hiç bir sorumluluğu üstlenmek istemeyen bir sistemle karşı karşıyayız.
Korona salgının ilk ortaya çıktığında dikkate almayarak önlem almak istemeyen Avrupa ülkeleri, bugün salgının en yüksek yaşadığı kıtaya dönüşmüş durumda. Şimdiye kadar bir çok ülkede olağanüstü hal ilanları ve sokağa çıkma yasakları uygulamaya koyarak Ortaçağ’ın karantina uygulamalarını pratiğe koymuştur. Toplumun sağlığını hiçe sayarak zamanında tedbir almayarak binlerce insanın ölümüne neden olunmuş, olunmaya devam edilmektedir. Korona salgını kontrol altına alınmadığı takdirde Avrupa ülkelerinin dumura uğrayan sağlık sektörünün bu durumun altında kalkması mümkün gözükmüyor. Bugün İtalya’da ortaya çıkan vahim durum medya ve sosyal medya da görülmektedir. Yetersiz hastanelerden dolayı insanların bir çoğu ölüme terk edilmiş durumda. Halkın sağlığını kamu sağlığı olarak görmeyerek para kazanmayı esas alan kapitalist ülkeler bu sorunu daha da derinde yaşayacaktır.
İçinde bulunduğumuz an ve önümüzdeki günler oldukça belirsiz görünüyor. Ne kadar süreceği, nerede sonuçlanacağını bugünden kestirmek zor görünüyor. Asıl sorun iflas eden kapitalist sistemin kar ve rekabet hırsında meydana geldiğini görmek gerekir. Her türlü teknolojinin akıl ermeyecek bir şekilde geliştiği bu süreçte egemenlerin tek baş vurduğu yöntem karantina dışında bir araç kullanılmaması hayli düşündürücü ve bir o kadarda ürkütücüdür. Tüm halkın sağlığını esas alma yerine kar marjının yükseltilmesine kilitlenen sağlık sistemleri bugün bu olumsuzluğu yaratmıştır. Kapitalizmin ekonomik büyüme ve kar hırsı devam ettikçe doğa katliamı, yeni virüs salgınları dünyayı sarmaya devam edecek, sosyal ve siyasal dengeler her seferinde değişecek, yeni doğal afetlerle toplum karşı karşıya kalacaktır. İnsanlık tarihinde bir çok veba ve salgınlarla karşılaştı, milyonlarca insan bu veba ve salgınlar sonucunda hayatını kaybetti. Yaşanan bu krizler toplumu sarsacak sonuçlar ortaya çıkardı. Yine insanlık tarihi tanıktır ki, yaşanan bu krizlerde ezilenlerin ortak aklı ve birleşik mücadelesi ile bir çok gerici sistem ortadan kalkarken temel hak ve özgürlüklerde bir çok yeni kazanımlar sağlandı. Her şey iflas eden kapitalizmin kazdığı kendi çukuruna gömecek sınıf mücadelesi yürüten öznelerine bağlı…
Özetlersek, Dünya Sağlık Örgütünün Pandemi olarak değerlendirdiği Korona virüsü Çin’de yola çıkarak birçok ülkeye yayılmış, Avrupa korona virüsünün merkezine dönüşmüştür. Bu virüste esas olarak işçiler, işsizler, köylüler, yoksullar, yaşayabilmek için emek gücünü satmak zorunda olanlar daha fazla tahribata maruz kalarak etkilenecektir.. Söz konusu bu etkilenme kendiliğinden sonlanmayacaktır. Sonlanabilmesi için virüse neden olan etkenin ve kaynağının ortadan kaldırılması ile ilgilidir…
ATİK- Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu
Kaynak: Avrupa