15 Nisan 2015’de Alman devleti ATİK faaliyetçilerine yönelik kapsamlı bir operasyon gerçekleştirdi. Operasyon Fransa, Avusturya, Yunanistan ve İsviçre polisinin de dahil edildiği 12 kişinin göz altına alınıp tutuklanmasıyla sonuçlandı. Halen 10 ATİK faaliyetçisi yargı önüne çıkarılmaksızın Almanya, İsviçre ve Fransa’da tutuklu bulunmaktadır.
Operasyon Alman-Türk işbirliği ile gerçekleşmiştir. Bu gerici ittifakın operasyon gerekçesi ise “Terörle mücadeledir”. Tutuklanan bütün devrimciler Türkiye’den politik gerekçelerle iltica etmiş kişilerdir. Türkiye devletinin faşist rejimine karşı devrimi, halk demokrasisini, sosyalizmi ve komünizmi savunduğu için ağır siyasi baskılara, işkencelere ve yıllarca hapis cezalarına çarptırılmıştır. Politik faaliyetlerinde ezilen halkın çıkarlarına ters olabilecek onlara zarar verebilecek en ufak bir eylem ve etkinlikleri söz konusu değildir. Savundukları değerler devrimdir, demokrasidir, sosyalizmdir. Sadece bunları savundukları ve Türk devletine karşı mücadele ettikleri için “terörist” olarak yaftalanmaktadırlar. Şimdi Alman emperyalizmi de bir dizi politik ve ekonomik sebeplerden dolayı aynı pencereden bakarak Türkiyeli devrimcilere operasyon gerçekleştirmektedir.
Alman devleti ATİK operasyonunu 11 Eylül’ün hemen arkasından çıkardığı “terörle mücadele” kapsamındaki faşist karakterli yasaya dayanarak gerçekleştirmiştir. Bu yasanın 129/a-b maddeleri kendi ülkesinde herhangi bir suç işlememiş olmakla birlikte, başka bir ülkede “terör faaliyeti” yürütüyor olmayı suç kapsamına sokmaktadır. Alman devleti ATİK operasyonunu Türkiye’de faaliyet yürüten TKP/ML’ye üye olma kapsamında başlatmıştır. Alman yasalarına göre ise TKP/ML “terör örgütü” listesinde yoktur. Bir bütün ortaya atılan iddialar ise Alman devletinin yasalarını ihlal eden bir durumun olduğuna işaret etmediği gibi, tutuklama çıkardığı bütün ATİK üyeleri Türk devletinin politik baskısına maruz kaldığı için ya bizzat vatandaşlığa kabul edilmiş ya da politik mültecilik oturumu verilmiş kişilerdir. Bu yönüyle Alman devletinin operasyonu hukuki açıdan sorunludur. Kendi politik kimliklerini gizleme gereği duymayan, bu kimliklerinden dolayı politik mültecilik hakkı elde etmiş kişiler şimdi “terörist” ilan edilerek tutuklanmakta ve yargılanmaktadır.
Ancak politik hesaplar ve çıkarlar emperyalistlerin ve gerici burjuvazinin kendi yasalarını çiğnemesi önünde hiçbir engel oluşturmaz. ATİK operasyonunda da böyle bir engel söz konusu olmamıştır.
ATİK Operasyonu Ve Politik Nedenleri!
ATİK operasyonunun politik nedenlerini ortaya koymak sorunu anlamak açısından önemlidir. Mesele hukukla çözülmeyecek kadar güçlü politik-ideolojik nedenlere dayanmaktadır. Birinci olarak, Alman emperyalizmi TKP/ML’yi Halk demokrasisi, sosyalizm ve Komünizm hedefleyen politik bir parti olarak değil bir “terör organizasyonu” olarak tanımlayarak, Avrupa faaliyetlerini ortadan kaldırmak istemektedir. İkincisi, tamamen bir kitle örgütü olan ATİK’i aynı kapsamda kriminalize etmeye çalışmaktadır. ATİK Türkiyeli göçmen işçilerin haklarını savunan bunun için örgütlenmiş bir demokratik kitle örgütüdür. Evet anti emperyalisttir, anti-faşisttir ve her türden gericiliğe karşı bir mücadele hattı vardır. Göçmen sorunları başta olmak üzere Türkiye’deki faşist sisteme karşı mücadeleyi benimsemektedir. Dünyanın her tarafında ezilen halk ve ulusların yanında ve onlarla dayanışma içindedir. Çalışmalarını ve mücadelesini bu eksende sürdürmektedir. Alman emperyalizminin rahatsız olduğu ve saldırısının sebebi ise ATİK’in bu niteliğidir. Üçüncüsü, Alman emperyalizminin TC’nin faşist sisteminden azami oranda faydalanacak politik iklimi yaratmak istemesidir. Demokratik, devrimci ve ilerici hareketlerin Türk egemen rejiminde mücadelesini genişletecek, yaygınlaştıracak ve var olan politik krizi derinleştirerek gücü kazanmasını istememektedir. Ezilenler lehine yeni olanak ve örgütlenme alanları yaratacak çalışmalarına kendi “burjuva demokrasisi” sınırlarını da daraltmak istemektedir. Faşizmin devrimcilere daha güçlü saldırmasına uluslararası alanda meşruiyet ve açık destek sunmasıdır. Bu bağlamda Faşist Türk devletinin son süreçte T.Kürdistanında başta olmak üzere devrimci ve demokratlara yönelik Ankara’da, Suruçta gerçekleştirdiği tüm katliamlarının bu emperyalist politikalarla beslendiğini belirtmek gerekir. Dördüncüsü, ATİK operasyonlarının bir gerekçeside Rojava ile dayanışma içinde olmaktır. Bu tutum Ortadoğu’da Kürt silahlı direnişinin devrimci, demokratik diğer güçlerle kaynaşmasını, dayanışmasını engelleme amaçlıdır. Kürt hareketinin gericiliğe karşı mücadelesinde devrimci ve komünistlerin bir rol oynamasından duyulan rahatsızlıktır. Kürtlerle komünistlerin Ortadoğu’da ilişki geliştirmesi emperyalistlerin huzurunu kaçırmaktadır. Operasyonun bir nedeni de budur. Beşincisi, Alman devleti ile Türk devleti arasında ciddi askeri ve ekonomik iş birliği söz konusudur. Bu neviden operasyonlar emperyalizmin askeri ve ekonomik olarak yağlı ihaleler almasında ön açıcı etkenler olmaktadır. Aynı zamanda karşılıklı güven ve çıkar ortaklığını pekiştiren adımlar olarak değerlendirilmektedir.
Hiç Bir Gerici Abluka Devrim Mücadelesini Engelleyemez!
Bugün Alman emperyalizmi ile faşist Türk devleti arasında belli politik çatışmalar ve çıkar kavgaları olsa da, söz konusu olan devrimci ve komünistler olduğunda stratejik işbirliği kapsamlı bir şekilde devreye girmektedir. Alman emperyalizmi bu operasyonlar için hiçbir maddi masraftan kaçmamakta, kendi hukukunu ve yasalarını çiğnemekte bir sorun görmemektedir. ATİK’e yönelik yapılan operasyon bunun kanıtıdır. Operasyon 2 yıla yayılan bir sürede örgütlenmiştir. Yüzlerce istihbarat elemanı ve polis bu operasyon için seferber edilmiş, milyonlarca Euro harcanmıştır. ATİK dernekleri fişlenmiş, ATİK faaliyetleri izlenmiş ve kontrol edilmiş, onlarca ATİK çalışanı gözetim altına alınmış telefonları dinlenmiş evleri izlenmiştir. Ortaya çıkan sonuç ise Türkiye eksenli politik çalışmalar olmuştur. Bunlar şimdi suç kapsamında yargılanmaya çalışılmaktadır.
Hayır! Emperyalizmin ekonomik ve siyasi gericiliğine karşı durmak “terörizm” değildir. Ezilenler lehine onurlu ve kişilikli bir duruştur. Faşizmin katliamlarına, baskılarına ve zoruna karşı örgütlenmek geniş kitleleri örgütlemek “terörizm” değildir. Tarihsel, zorunlu ve özgürleştirici bir sorumluluktur. Irkçılığa karşı mücadele, ezilen ulusların özgürlük mücadelesiyle bütünleşme ve destek verme “terörizm” değildir. Devrimci ve ilerici bir sorumluluktur. ATİK bunları yaptığı için saldırı altındadır. TKP/ML Türkiye’de faşist diktatörlüğe karşı halk savaşını savunduğu halk demokrasisi, sosyaliz ve komünizmi gerçekleştirmeye çalıştığı için “terörist örgüt” ilan edilmeye çalışılmaktadır.
ATİK operasyonu kapsamında Yunanlı komünist yoldaşların öncülüğünde örgütlenen kampanyaya burada değinmek gerekiyor. Kampanya ATİK’in ve TKP/ML’nin “terörist” olmadığı, politik amaçları ve hedefleri olan demokratik ve Devrimci-komünist örgütler olduğu meşruluğu içinde örgütlenmiştir. Yunan kamuoyuna mal edilen bu kampanya hem siyasi hem de hukuki sonuçlar üretmiştir. Mahkemede verilen mücadele, Alman devletinin iddialarının asılsız ve Türk devletinin klasik iddialarından farkı olmadığı kararıyla sonuçlanmıştır. Davanın Yunanistan ayağı çökertilmiştir. Hem politik hem de hukuki bir zafer kazanılmıştır. Bu kazanımın tüm ATİK davasına önemli ve ciddi bir katkısı olması kaçınılmazdır. Enternasyonal dayanışmanın ve ortak mücadelenin öğretici, ilerletici bir örneği olmuştur Yunanistan süreci.
ATİK operasyonunu devrim ve sosyalizm mücadelesinin meşruluğunu savunarak püskürteceğiz. Çünkü saldırı faşizme karşı, emperyalizme karşı ve her türden gericiliğe karşı yürütülen mücadeleye yöneliktir. Tarihin yargısını mücadelemizle, direnişimizle gerçekleştireceğiz. Er ya da geç.
Gün ATİK’li tutsaklarla dayanışma, 7 Kasım’da eylemde olma günüdür.