Haber Merkezi|26.11.2019| Yeni Demokratik Gençlik (YDG) olarak Batı Avrupa’da; göçmen kökenli gençlerin akademik, demokratik ve sosyal/kültürel haklarını savunan, bunun için 1990 yılından bu yana mücadele yürüten bir gençlik örgütüyüz. Kültür ve sanatın birleştirici ve geliştirici yönünü, örgütlediğimiz Gençlik Kültür ve Sanat Festivaliyle bir çatı altında bir araya getirirken, amatör sanat ve sanatçılara festivalimizde yer vermeye, emek ve değerleri açığa çıkarmanın bir platformu olarak sunmaya çalışıyoruz.
YDG olarak örgütlediğimiz Gençlik Kültür ve Sanat Festivali’nin bu yıl 29’cusunu düzenledik. Festivalimiz, sanat cephesinde halkın ilerici kültürünü benimserken ve yozlaşmış, tüketime dayalı burjuva kültürüne karşı gençler olarak açtığımız bir cephedir ve aynı zamanda öğrencilerin, işçilerin, kadınların, LGBTİ+ların, Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin ve her kesimden ezilenlerin bir sahnesi ve kendini ifade alanıdır. Kitleleri; Alevi deyişlerinin yasaklandığı süreçte deyişleri, Kürt dilinin ve kültürünün yok sayıldığı zamanlarda Kürtçe ezgileri seslendirmeye çağırmıştır. Bugüne geldiğimizde ise diğer birçok kesimle birlikte kadın ve LGBTİ+’ların yok sayıldığı, nefret suçlarıyla katledildiği bir dünyada, onların boğulan sesi olma ve kendilerini var etme alanı yaratma çabasındadır.
23 Kasım günü gerçekleştirdiğimiz Festivalimizde trans kadın kimliğine sahip olan Ecem Soyluer çeşitli halk danslarında eğitim almış, halk oyunlarından modern dansa kadar koreografisi de kendine ait olduğu birçok gösteriye emek veren arkadaşımız ayrıca ATİF’e bağlı Frankfurt KAGEF derneğinin bir faaliyetçisidir. Bu yıl ise oryantal dans gösterisiyle kendisine festivalimizde yer verdik. Bu gösterinin ardından ise 25 Kasım günü itibariyle, ağırlıkla anonim hesapların, yer yer de kurumsal hesapların başlattığı hem arkadaşımız Ecem Soyluer’e, hem de kurumumuza karşı bir sosyal medya zorbalığı ve linçiyle karşı karşıya kaldık. Bu zorbalık ve linçin 25 Kasım’a denk gelmesi ise, saldıran kesimlerin fırsatçılığıdır.
Etkinliğe ve içeriğe dair hiçbir fikir edinmeden “Devrimci bir etkinlikte dansöz oynattılar” söylemleriyle 30 yıldır kültür sanat cephesi de dahil olmak üzere gençlik alanında önemli bir mücadele mevziisi olan kurumumuz ve trans kadın olarak kendini ifade eden arkadaşımız linç edilmeye çalışılmaktadır. Elbette ki eleştiri ve özeleştiri kurumumuz için her daim kendimizi süzgeçten geçirmek için bir araçtır. Marks; “Kültür, doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şeydir“ der. Oryantal dans da 18. ve 19 yüzyılda böyle ortaya çıkmıştır. Çıplak ayakla oynan ve bereketi simgeleyen bu dansın süreç içinde yozlaştırılarak, bunu oynayan kadınların bir zevk aracı haline getirildiğini de biliyoruz. Festivalde sergilenen bu gösterinin doğuracağı sonuçları öngöremeden sahnelenmesi etkinliği düzenleyen tertip komitesinin bir eksikliği olsa da, bunu fırsata çevirenler yaptıklarıyla kalacak, hedeflerine ulaşamayacaklardır.
Sergilenen dansı “pornoculuk”, “pezevenklik” olarak yaftalayarak saldırıya geçmenin adı eleştiri olamayacağı gibi, devrim mücadelesinde yitirdiğimiz değerlerimizin adının bu saldırılar da kullanılması da devrimcilik olamaz. “Ahlaksızlaaarrr” diye ortaya çılgın bir şekilde atılanların, eşinden ayrılmış kadının evini yakmaya çıkan mahalleliden bir farkı yoktur! O mahallelinin, kadını linç için sokağa çıkmasının altında yatan anlayışı hepimiz iyi biliyoruz. “Kadının aşağılanmasıııı…” diye çığlık atmanın ise, zihinlerinde kadın bedenini seks objesi olarak görmekten başka da işaret ettiği bir nokta yoktur! Zira tam da bu bakış açısı, kadın bedenine hükmetmenin temelini oluşturur ve buradan doğru esir alır, tecavüzü-tacizi meşru kılar, faili belli cinayetler yaratır. Zira, kadın mücadelesinin politik belirlemelerini kendi erk’ini meşrulaştırmak için araç olarak kullanmaktan başka bir şey değildir yapılan. Nitekim, “kadın bedeninin metalaştırılmasına karşı oldukları” iddiasında olanlar, hemen ardından kurdukları trans-bi-homofobik, kadın düşmanı cümleler esas amacı rahatlıkla ortaya çıkarmaktadır.
Sosyal medyadaki bu anonim kimliklerin arkasına sığınan kolaycı linç kültürünün siber zorbalarına rağmen YDG olarak hedefimiz hiç de öyle silik değildir! Bizler YDG olarak yaşamın ve mücadelenin tüm alanlarına nüfuz eden, iliklerimize kadar işlemiş patriarkanın kültürünü hedef alıyoruz! Bu nefretin beslendiği yeri, üretildiği alanları, destek bulduğu kültürel kodları gayet iyi biliyoruz! Bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyerek alanları doldurduğumuz bu günde, Mirabell kardeşlerden bugüne kazanımlarımızın böyle iktidara özgü yöntemlerle yok sayılmaya, değersizleştirilmeye çalışılmasına karşı kendimizi geri çekmeyeceğiz! Bir yandan Şili’de katledilen sokak sanatçısı Danielo Carrasco’yu sahiplenen bu anlayış, toplumun en ezilen kesimlerini, sanatını ifade etme şeklinden dolayı sosyal olarak itibarsızlaştırma ve linç kampanyası örgütlemekte beis görmüyor.
Kendini kapitalist sistemin karşısına konumlandıran herkes, dansların kültürel, sosyal, hatta felsefi yapısını anlamak ve içindeki halka ait ve ilerici yönüne sahip çıkmak/geliştirmek zorundadır. Onları tarihsel ve diyalektik bağlamları içerisinde düşünüp değerlendirmek gerekir. Bu ister bir eğlence aracı, ister “yoz kültür”e entegre edilmeye çalışılan oryantal dans çeşidi olsun. Nitekim herkes de iyi bilmektedir ki ne oryantal dansıyla sahne alan dansçı arkadaşımız “erkekleri eğlendirmek” için çıkmıştır sahneye, ne de oraya gelen izleyiciler birer “pavyon müşterisidir”.
29 yıldır yoğun emeklerle bu festivali örgütleyen gençler olarak elbette eleştiriye ve tartışmaya açığız, bundandır ki festivalimiz neredeyse otuz yıldır kendini var etmeyi başarmıştır. Fakat bilinmelidir ki, gençlerin yaratıcılığını, sanatını ve düşüncesini kendi belirledikleri şekilde sergilediği bu sahne, aynı zamanda Yetiş Yalnız gibi değerler yaratmıştır ve onlardan beslenmiştir. Ne gençlerin emeğinin ne de değerlerimizi bir linç kampanyasıyla yok edilmesine izin vermeyeceğiz.
YDG – Yeni Demokratik Gençlik
Kaynak: Avrupa