Frankfurt |19.03.2019| “10 Türk ve Kürt devrimciye yönelik TKP/ML davasından bahsedildiği zaman, birçoğu böylesi bir davanın Türkiye’de olduğuna inanıyordu” diyor Süleyman Gürcan konuşmasında. Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) Eşbaşkanı Frankfurt’ta ki Rote Hilfe bilgilendirme panelinde, ** insanların böylesi politik bir dava ve izolasyon koşullarının 2015 yılından bu yana Almanya’da olabileceğine güçlükle inandığını dile getiriyor. Aile yakınları hapishane ziyaretlerinde tutsaklarla sadece camekan arkasında görüşebiliyorlardı. Bu durum ilk etapta avukatları için de geçerliydi ve savunma çalışmaları zor koşullarda yapılmakta olduğunu söylüyor. Aktüel olarak TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) davasından yargılananlardan üçü hala hapiste. Dava Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinde Devam ediyor. 18 Mart politik tutsaklarla dayanışma gününde onlarında serbest bırakılması talep edilecek.
Müslüm Elma’nın avukatı Stephan Kuhn, 1980’li yıllardan buyana en sert hapishane koşullarına katlanmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. 2011’den bu yana yürürlükte olan 129 b ceza yasası gereği “ülke dışında faal olan bir terör örgütüne üye” iddiasıyla Alman Adalet Bakanlığının, savcılığı bir soruşturma ve dava açma noktasında yetkili kılmasıyla dava süreci başlamış oluyor. Bu durumda ne somut bir suçlama yapılmakta ne de Alman yasalarına aykırı bir durum söz konusu olduğunu vurguluyor savunma avukatı. Avukat konuşmasında, yasaya göre Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları ile Başbakanlık gizli bir şekilde bu türden bir kovuşturma üzerinde antlaşmış iseler, herhangi başka bir sebebe ihtiyaç duyulmadığının altını çiziyor. Dış ülkelerde otoriter rejimlere karşı daha militan direnişler sergileyen herhangi bir örgütün bir militanı Almanya’da cezai yaptırımlara uğrayabilir. Genellikle, diyor Kuhn, Alman ceza makamlarının bu türden kovuşturmaları ne sağlayabiliyor ne de böylesi bir amaç gütmektedirler. Ancak mesele Türkiye olunca şöylesi bir durum ortaya çıkıyor: Ne kadar güçlü bir şekilde bir NATO ülkesi eleştirilere maruz kalırsa, o derece sert bir şekilde Türk ve Kürt sol kesimleri takibata ve kovuşturmaya maruz kalmaktadırlar. Ceza davası savunma avukatı “Alman dışişleri bakanlığının Alman ceza yasasının uygulanmasında ne işi olabilir?” diye bir soru yöneltiyor panele.
Münih TKP/ML davası savunma avukatları, kovuşturma ve yargılama izninin geri alınması ve davanın düşürülmesini talep ediyor. “Savunma avukatları olarak yargılananlara verilecek cezaları engelleyemeyeceğiz, ancak bu davanın politik bir dava olduğunu göstermek için elimizden geleni yapacağız” diye sözlerine devam ediyor Kuhn. Hedef mahkemeyi, Türk devletinin “uygun bir koruma nesnesi olmayacağı” meselesi ile yüzleştirmek diye ekliyor Stephan Kuhn. Savunma avukatlarının eleştirel düşüncelerini belirten ve bundan kaynaklı zindanlara atılan binlerce insanın durumuna, Türk devlet makamlarının ve istihbarat teşkilatının terör örgütü İslam devletine olan desteklerine ve Cizre’de Türk Ordusu ve polisi tarafından yüzlerce insanın katledildiğine atıfta bulunduğunu belirtiyor Kuhn. Politik tutsaklar kendilerini meşru dayanışma mücadelesinin bir parçası olarak görüyorlar ve bunu mahkemede dile getiriyorlar. Avukat Kuhn, Müslüm Elma’nın “bu dava mahkeme salonunda değil, sokaklarda kazanılacaktır” sözünü dile getirerek Elma’nın davaya olan yaklaşımını ortaya koyuyor.
34 Kürdün 2010 yılından bu yana politik tutsak olarak Almanya hapishanelerinde tutulduğunun bilgisini veriyor AZADİ temsilcisi Monika Morres (AZADİ: Kürtlerin hukuksal yardım komisyonu). Bunların genel olarak entelektüel insanlar olduklarını, Alman devletinin ise politik tutsakları “kriminal ve terörist” olarak yaftaladığını dile getiriyor. Türkiyeli ve Kürt sol politikacılara yönelik kovuşturmaların tutsaklıkla sona ermediğinin altını çiziyor: “Dernekleri ziyaret etme , politik konuşma yapma yasağı getiriliyor, arkadaşlarını ziyaret etme hakkı ellerinden alınıyor”. Morres’e göre tüm bu uygulamalar göz dağı verme politikasının bir parçası. Salonda yapılan konuşmalardan birisinde panelin sonuç cümlesi gibi oldu; “bu uygulamaları daha etkili bir şekilde teşhir etmeliyiz”.
* Bu yazı Gitta Düperthal tarafından kaleme alındı, 18 Mart tarihli Junge Welt gazetesinde yayınlandı ve AHM tarafından Türkçeye çevrildi.
** Rote Hilfe (Kızıl Yardım) ve ATİF Frankfurt tarafından örgütlenen ve Enternasyonal Birlik tarafından desteklenen bilgilendirme paneli 14 Mart tarihinde Frankfurt Halkevi’nde gerçekleştirildi. Panel’e Monika Morres, Stephan Kuhn, Süleyman Gürcan ve Rote Hilfe Temsilcisi katıldı. Grup Simurg etkinlikte Almanca, Türkçe ve Kürtçe marşlar seslendirdiler.
***Fotograflar: AHM
Kaynak: Munich davasi