Uluslararası tekeller arasındaki rekabet arttıkça ‘Özgürlükçü’ liberal hükümetler faşizan yapılara dönüşüyor. Çünkü yürürlüğe sokacakları politikaların kendi vatandaşları tarafından bile kabul görmeyeceğinin farkındalar. Ulusal sınırları parça parça eden tekelci kapitalizm, yerli halkın karşısına çıkardığı üç beş göçmenle ortalığı bulandırıp, alt kimlikler oluşturarak hedef şaşırtıyor. Yerli işçiler, işsizliğin, hak kayıplarının, ücretlerin enflasyon karşısında erimesinin, artan performans baskısının, neden bir önceki generasyonun onlardan daha erken emekli olduğu ve hiçbir zaman onların aldığı kadar bir emeklilik maaşı alamayacaklarının ve onlardan daha asosyal bir yaşamın kendilerini beklediğinin farkında ve bu öfke islam ve göçmen karşıtı politikalarla bertaraf edilmeye çalışılıyor. Artık yalandan da olsa bu vahşi rekabetten onları eskisi gibi koruyacak bir ulus devletleri olmadığını kabul etmek, Leit Kültürleri’nin bile işe yaramadığını görmek onlara çok acı geliyor olmalı ki bu masala inanmak istiyorlar. Belki de bu yüzden bütün Avrupa’da sağcı partilere bir yönelim var. Hala ulusal sınırların, milliyetçiliğin onları kötü ruhlardan koruyacağını düşünüyorlar. Genç kuşak can havliyle bu uykudan uyandığında, onların direnişi de sermaye gibi hiçbir ulusal sınır tanımayacak. Sınır tanımayan Sermaye bunun çok iyi farkında ve şimdiden önlem alıyor. Yeni bir emperyalist paylaşım savaşına ve fabrikalara kurban lazım.
İşçilerinin, bir dönem işten atılmalara karşı kendilerini Fransız Telekom’un çatısından atan Fransa’da %44 gibi bir katılımla başbakan seçilen Macron başa geçer geçmez zaten yürürlükte olan OHAL durumunu kalıcılaştıran ‘Anti Terör Yasasını’ yürürlüğe koydu. Bu yasa tabi ki yaptıkları her eylemde kimlikleri ceplerinde bulunan İŞİD kuklaları için değildi. Arkasından hemen yeni iş yasası çıktı ve 120 bin kamu personeli işten çıkarıldı. Vergiler yükseldi. Dünya futbol şampiyonluğunun ırkçı rüzgarını arkasına alan Macron bakalım bununla seçimlere katılım oranını yükseltebilecek mi?
Avusturya’da başa gelen sağcı ırkçı koalisyon Avusturya Halk Partisi(ÖVP) ve Avusturya Özgürlük Partisi(FPO)’nin ilk işi 2014’de de gündeme gelen, günlük çalışma saatini 12 saate kadar ‘esnetme’, haftalık çalışma saatlerini ise 60 saate çıkarma teşebbüsü oldu. Seçmenleri hayal kırıklığına uğradı. Çünkü oy verdikleri Parti kendilerini “kötü yabancılar” dan kurtaracak “gariban halkın partisi” değildi.
Polonya’daki sağcı hükümetin ilk uygulaması kürtajı yasaklanma çabalarıydı. İrlanda gibi. Çünkü sermayenin genç işçilere ihtiyacı vardı. Macaristan’da da ırkçı bir parti yönetimde. Macar Nazileri zaman zaman gelip NPD’ nin eylemlerine katılıyorlar.
Almanya’da ise alman işçilerin umudu AfD, oylarını Doğu Almanya gibi işsizliğin yüksek olduğu bölgelerden aldı. Sermayenin, kargaları korkutmak için polis eşliğinde tarla korkuluğu gibi ortalıkta dolaştırdığı AfD, göçmen dalgasının yarattığı hoşnutsuzluğu da arkasına alarak rolünü iyi oynamanın ödülünü parlamentoda üçüncü parti olarak aldı ve yedekte bekliyor. Union Partileri(CDU/CSU) oy kaybına uğradıkları için uzun süren bir görüşme trafiği sonucu SPD ile zar zor sermayenin istediği bir koalisyon kurabildi. TTİP, CETA, TİSA gibi uluslararası sermayenin Alman işçilerinin göreceli yasal haklarını elinden alan anlaşmalar Büyük Koalisyon Hükümeti’ne olan güveni sarsmış olmalı ki daha milliyetçi bir duruş sergileyen AfD’yi seçtiler. Alman Sermaye Sınıfı, kendi kitle tabanında yükselen bu hoşnutsuzluğu, yarattıkları yeni göçmen dalgasını ve İslamofobi’yi de kullanarak bu öfkeyi Pegida eylemleri ve AfD gibi partilere kanalize ederek bu kitlenin, sosyalist-demokrat-anti faşist hareketlerle birleşmesini önlemeye çalışıyorlar.
Avrupa’nın en büyük askeri eğitim merkezi Almanya’da Altmark’ta bulunan ve 2019’da faaliyete geçmesi planlanan Gefechtübungzentrum’dur. Burada Schnöggersburg adı verilen ve 100 – 140 milyon Euro’ya mal olacak bir hayalet şehir kurulmaktadır. Bu hayalet şehirde, bir metropolde olması gereken herşey olacak ve tamamıyla askeri tatbikat alanı olarak kullanılacak şehir sayesinde askerler, büyük şehirlerde çıkabilecek halk ayaklanmalarını bastırma konusunda eğitileceklerdir(Volksstimme.de 31.08.2016). TTİP, CETA, TİSA gibi işçilerin daha ulusalcı kalan eylemleri ve SİKO(güvenlik konferansı-Münih), G20-Hamburg gibi direk sistemi karşısına alan gösteriler tekelci sermayenin ‘halk ayaklanmaları’ tespitinin bir paronoya olmadığını gösterdi. 1970’lerden beri ilk defa Almanya’da bu kadar kitlesel bir katılımla -yüz bin kişi- Hamburg’da direk sisteme, G20’lere karşı, militan bir eylem düzenlendi. Devlet hazırlıksız yakalandı. Bu kitlenin alışılagelmiş muhalif grupların ötesinde, solun sağındaki gruplardan da oluşması, Alman kapitalistlerinin tüylerini diken diken etti. Polisin aşırı güç kullandığına dair eleştiriler tersinden anlaşılmış olmalı ki bu yıl Şubat ayında hükümetin yaptığı bir toplantıda tam tersi Polise, Türkiye’deki gibi geniş haklar tanıyan PAG(Polizei Aufgaben Gesetz) yasası genişletildi ve yavaş yavaş Almanya’nın bütün eyaletlerinde yürürlüğe giriyor. Başı çeken eyaletler Bayern, NRW ve Sachsen. Benzer bir yasa, Türkiye’de 2015 yılında İç güvenlik paketinin içinde yürürlüğe girmişti. Almanya, Türkiye ile yıllardır süren Avrupa Birliğine uyum yasaları görüşmelerinden ümidini kesmiş olmalı ki kendisi Türkiye’ye uyum sürecine girdi. Almanya’da Polise geniş yetkiler sağlayan bu yasa ile Türkiyeli göçmenlerin memleket hasreti de bitmiş oluyor.
İktidardaki Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) 1945’den beri ilk defa en sert polis yasasını Bayern eyalet meclisinden çıkarttı. CDU uzun süredir devlet gücünün yetkisini arttırmak için yeni yasalar çıkarıyor. 2016’da Entegrasyon yasası, 2017’de Gefährdergesetz, şimdi de PAG’ın genişletilmesi yasası.
Union partileri, polisin ve gizli servisin ayağına dolanan Temel Hukuk Devleti yasalarından yavaş yavaş kurtulmaya çalışıyor. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki ayrımlar giderek zayıflıyor. Almanya’da ki BKA(Bundes Kriminal Amt- Terörle Mücadele Dairesi)’de görevli personel sayısı 1000’den 6500’e çıktı.
PAG yasası polise, sadece suç işleme şüphesi üzerine bir kişiyi izleme ya da diğer bazı polisiye önlemler alma yetkisi veriyor. Eskiden bu tür polisiye önlemler için her nekadar bir savcının onayının alınması gerekse de, ‘tehdit şüphesi’ durumlarında artık bunun için bürokratik yazışmalara ve izinlere gerek kalmadan yetkili bir polis memurunun kendi kararı da yeterli olabilecek.
Yeni yasayla birlikte polis, somut bir suç durumu oluşmasa da sadece bir ‘tehdit şüphesi’ üzerine bile savcılık kararı ve Avukat desteği olmadan kişilerden DNA örneği alabilecek ya da bilgisayarlarını, cep telefonlarını, iCloud’ da bulunan bilgilerini Trojanalar aracılığı ile kontrol edebilecek, paketler açılabilecek, sadece şüphe üzerine bir ay gözaltında kalabilirsiniz. Bu süre eskiden 48 saatti. Herhangi bir yürüyüşte, mitingde polis size şiddet uygularsa ve siz buna karşı kendinizi savunursanız polise mukavemetten ceza alacaksınız.
İnsanların daha iyi koşullarda yaşamak için her türlü hak arama mücadelesinin kriminal enerji, daha iyi bir gelecek için ayaklanan halkların terörist sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Hiçbir Fransız polis şefi ya da savcısı Macron’a gidip 120.000 insanı işinden ettin. Vergileri yükselttin. İş başvurularında göçmenlere ayrımcılık yapıyorsun. Bu Fransız halkını terörize etmektir. Seni terörle mücadele yasasının bilmem kaçıncı maddesine göre toplumun huzurunu bozmaktan insanlar arasında ırk ve sınıf ayrımını kışkırtmaktan tutukluyoruz’ demez. Ya da hiçbir Avusturya polis şefi ya da savcısı başbakan Sebastian Kurz’a insanları haftada 60 saat çalıştırarak onların hayatını çalma suçundan şu yasanın bu maddesine göre seni tutukluyoruz’ demez. Hiçbir Alman Polisi Angela Merkel’e, Seehofer’a ya da Steinmeier’a Türk hükümetine silah satarak binlerce sivilin katledilmesine ve göç etmesine neden oldunuz. Şimdi de bu insanları yarattığınız kaosun içine geri gönderiyorsunuz. Alman halkı olarak sizden utanıyoruz. Bizi, yıllardır utancı altında ezilip büzüldüğümüz günlere geri mi götürmek istiyorsunuz. Sizi Irkçılıktan ve savaş kışkırtıcılığından ‘tehdit Şüphesi’ üzerine bir ay gözaltına alıyoruz. Avukat hakkınız da yok. Sattığınız silahların markasına sayısına kadar cep telefonu Tape’lerinden ve e-mail yazışmalarınızdan tespit ettik’ demez. Ama bunu Almanya’da diyecek 28.000 ‘sol radikal’ insanı fişler. Onların göçmen olanlarını, §129/a yasaları ile yargılar. Bu hesabı soracak insanları altın tepsi içinde eli kolu bağlı Gülizar Taşdemir ve Turgut Kaya gibi sınıfdaşlarına sunarlar. Sonnur Demiray’ı çıldırana kadar 2013’den beri ‘beyaz işkence’ denilen tecrit şartlarında tutarlar. MLPD gibi her zaman ezilenlerin yanında saf tutanların Parti binalarına türlü hile ve dolapla el koymaya çalışırlar. Kürt halkının dernekleri düzenli olarak basılır. Çok partili Hukuk Devleti Almanya, savaş sonrası Almanya’nın yeniden ve ucuza inşasında yer alan göçmenlere 68 yıldır seçme ve seçilme hakkı vermez.
Sınıfın bilincinin, kurtuluşunu sağda görecek kadar bulandırıldığı bir dönemde yapılması gereken, muhalif ve savunmacı durumdan çıkıp kitlelerin güvendiği kapitalist sistemin alternatifi olacak bir güce dönüşmektir. Çünkü sınıf yakında bütün manüplasyonlara, ırkçı argümentasyonlara rağmen sağ partilerin de sorunlarını çözemeyeceğini nesnel olarak kendi yaşamında fark edecektir. Bu dalgayı, her açıdan donanımlı ve güçlü örgütlerle karşılamak için de gereken yapılacaktır.
ATİF – YENİ KADIN – YENİ DEMOKRATİK GENÇLİK
Kaynak: Avrupa